27.12.2018
Bird Box: Yaşamak İçin Gözünü Kapat
Bir Netflix Filmi: Bird Box
1997 yılında kurulan ve yıllar geçtikçe etkinliği oldukça artıp günümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacı haline dönen Netflix, her ne kadar yaptığı diziler ile bilinse de son yıllarda yaptığı filmler ile adından sıkça söz ettiriyor. Kendi yaptığı birçok film ile festivallerde boy gösterse de Cannes başta olmak üzere bazı festivallerin yönetimleri ile karşı karşıya gelen Netflix, film endüstrisinde adından önümüzdeki yıllarda daha çok bahsettireceğe benziyor. Son olarak bizleri kendi orijinal yapımı Roma gibi bir başyapıt ile buluştursa da filmlerin kalitesi anlamında sinemaseverleri ikiye ayırıyor. Bu sene bizleri Annihilation, The Kindergarten Teacher (Anaokulu Öğretmeni), Outlaw King, 22 July, The Ballad of Buster Scruggs ve Roma gibi yılın en eli yüzü düzgün filmleri ile buluştursa da halen filmlerin niteliği bakımından net bir kaliteye varamadığını görmekteyiz.
Sinema filmlerinin bir kısmını oluşturan kitaptan uyarlama yapımlar nedense hep ikilem yaratır seyircide. Acaba kitabı mı önce okuyup daha sonra filmi izlesem yoksa filmi izlesem yeterli olur mu sorusu sinemaseverlerin kafasını her zaman kurcalamıştır. Benim fikrimi sorarsanız sadece filmi izleyip kitap hakkında olumlu ya da olumsuz bir yorum yapmak kesinlikle yapılmaması gereken bir davranış çünkü kitap ve filmin dünyası çok ayrıdır. Zaten bazı kitapların uyarlamasına bakıldığında hikayeden oldukça sapıldığı ve filmin bambaşka bir niteliğe büründüğüne de şahit olabiliriz. Bu yazıda da sizlere kitaptan uyarlama bir Netflix orijinal yapımı olan Bird Box filmini paylaşacağım. Film, Amerikalı yazar Josh Malerman’ın yazdığı ve ülkemizde de İthaki Yayınları tarafından Kafes adı ile yayımlanan kitabın uyarlamasıdır.
Yönetmenliğini Susanne Bier’ın yaptığı film, görünmeyen uğursuz bir varlığın toplumun büyük kısmını intihara sürüklemesinden beş yıl sonra, hayatta kalan bir kadının ve iki çocuğun güvenli bir yere ulaşma çabasını anlatmaktadır.
Dünyayı Vuran Yeni Bir Felaket Daha
Film, türünün diğer örnekleriyle benzer bir konuya sahip. Yine dünyanın bir felakete uğraması, dünyanın farklı yerlerinden birçok insanın hayatını kaybetmesi ve ölümlerin küresel bir boyuta dönüşmesi bu tür felaket filmlerinin başlangıcı için tüm malzemeye sahip bir şekilde başlatıyor olayları. Türdeki filmleri bu noktada ayıran temel nokta ise felaketin ne olduğu doğal olarak. Çoğu filmde farklı özelliklerde olsa da zombiler, bazı filmlerde de yer alan salgın bir hastalık bu türün en çok aranan belalılarından biri olarak öne çıkıyor.
Felaketle Karşı Karşıya
Bizleri ise bu filmde seyircinin göremediği bir felaket bekliyor. Kişiyi en büyük korkusu ile yüzleştiren ve bundan kaçmanın tek yolunun gözleri sıkıca kapatıp hiçbir şeyi görmemek olduğu bu felaket, türün benzer filmlerini düşündüğümüzde ilk başta garip gelebiliyor fakat işleyişte çok sağlam bir yapı ortaya çıkarıyor. Hamile bir karakter olan Malorie’nin başrolde olduğu filmdeki ilk olayları da onun gözüyle görüyoruz. Bu noktadan sonra filmde başlayan kaos ortamı ve baş karakterin klişe bir şekilde kaostan kurtuluşu ve kendi gibi kurtulanlarla bir eve kapanması seyirciyi de bir anda evin içine sokuyor ve onlarla beraber hayatta kalmaya çalışıyoruz.
Filmdeki farklılığı sağlayan noktalardan bir tanesi de filmin akışıydı. Lineer bir düzlemde ilerlemeyen film, daha çok beş yıl önceki yaşananların üzerinden ilerliyor ve yer yer de Malorie ve iki küçük çocuğun nehir üzerindeki tehlikeli yolculuğuna götürüyor bizleri. Yer yer diken üstünde ilerleyen ve vurucu bir sonla biten filmin süresi de biraz uzun sayılabilir. Bazı bölümlerde oldukça klişe noktalarla dolu olsa da Sandra Bullock’un başarılı oyunculuğu ve sonuna dek sıkmadan ve adım adım artan bir gerilim ile kendini izletmeyi başaran film, gerilim ve merak ile Netflix üzerinden izlenebilir.