11.05.2016

Modern Klasikler: City of God

Ama Aslında Yeryüzünde Bir Cehennem

“Kaçarsan öldün demektir…Kalırsan yine öldün demektir. Nokta”

Brezilyalı yönetmen Fernando Meirelles’in elinden çıkma bir modern klasik olan Tanrı Kent, şiddetin bas bas bağırdığı, acımasızlığın perdeden yansıyıp izleyiciyi rahatsız ettiği çarpıcı bir film. Hem bir dönem filmi hem de bir belgesel tadı bırakıyor damaklarda.

Bir favela hikâyesi izliyoruz Tanrı Kent’te. 60’lı yıllarda devlet eliyle kurulmuş bir yerleşim yeri burası. Rio de Janerio’nun o lüks, cennet gibi manzaralarından ziyade karanlık yüzünü temsil eden Tanrı Kent, 80’lere gelindiğinde Rio de Janerio’nun en tehlikeli mahallelerinden biri hâline geliyor. Suçun ve şiddetin kol gezdiği, yaşamak için suçu, şiddeti, çeteleri, silahları seçen (ya da başka seçeneği olmadığı için seçmek zorunda kalan) insanların hikâyesi… Kendini bu suç ve şiddet sarmalından kurtarmaya çalışanlar da vardır: Filmin anlatıcısı Buscape (Rocket) gibi.

Filmin çekim özelliklerinden biri, dış sesin, anlatıcının varlığı. Filme belgesel özelliği kazandıran da biraz bu yönü. Dış sesin sahibi Buscape, kendisinin de söylediği gibi fiziksel olarak yahut zihniyet bakımından suça ve şiddete yatkın olmayan, suç dünyasının gereklerini yerine getiremeyecek yapıdadır. O, fotoğraf çekmek istemekte, bir fotoğrafçı olma hayali kurmaktadır. Gerçi bir fotoğraf makinesi yoktur ve bunu elde etmesi de çok kolay olmayacaktır onun için.

Buscape’in bir de çocukluk arkadaşı Li’l Ze vardır ki şiddetin ve acımasızlığın vücut bulmuş hâlidir âdeta. Bir suçluda bulunması gereken tüm nitelikleri taşır. Akıllı, hırslı, merhametsiz, hatta şiddetten keyif alan bir yapıdadır Li’l Ze. Küçük yaşlarda çetelerin arasına karışmış, katıldığı bir soygunda can almanın tadına varmış ve bu andan sonra da hayatını bu can alma ve suç işleme dürtüsü yönlendirmiştir. Her işlediği suçta, her aldığı canda gücüne güç katarak bundan keyif alır hâle gelir.

Buscape ve Li’l Ze, filmin iki zıt karakteridir. Birbirinden tamamen farklı niteliklerdeki bu çocukların hayatı, yaptıkları seçimlerle şekillenir. 70’lere gelindiğinde Li’l Ze kendi çetesi olan ve dönen uyuşturucu ticareti üzerinde kontrol sağlayan bir suçludur. Ama Buscape, artık bir fotoğraf makinesi olan, bir gazetede getir götür işleri yapan, hatta şans eseri çektiği fotoğrafların da çalıştığı gazetede yayımlanan, yani kendini, yaşadığı favelanın ölüm, uyuşturucu, şiddet sarmalından kurtarma çabası içinde bir bireydir. Bu noktada, bireylerin yaşadıkları yerlerin hayatlarına etkisi reddedilemezken, yaptıkları seçimlerin de onların hayatının nasıl biçimleneceğini, hatta nasıl sonlanacağını belirleyen bir etken olduğu vurgulanmaktadır.

Çete savaşlarının ortasında kendisine yön bulmaya çalışan hayatlar, savaşın acımasızlığı ve  anlamsızlığı ile burun buruna gelir. Hem hayatta kalmak için savaşmak gerekir, ama savaşınca da hayatta kalınacağının garantisi yoktur. Böyle bir ikilem içindeki onlarca birey, kendini bir katliam döngüsünün içinde bulur. Tanrı Kent’teki katliamları Buscape, çektiği fotoğraflarla belgeler.

Brezilya-Fransa ortak yapımı olan film, dünyadan oldukça fazla sayıda ödül almış ve “En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü, En İyi Kurgu” dallarında Oscar’a aday gösterilmiş, sonuncu dalda BAFTA ödülünü kazanmıştır. Amatör oyuncularla çekilen filmin ana karakterleri, favelalarda yaşayan, hatta Cidade de Deus favelasında yaşayan oyunculardır. Film, gerçek Cidade de Deus’ta değil de onun komşusu, ama Cidade de Deus’tan daha az tehlikeli olan bir favelada çekilmiştir.

Paulo Lins’in romanından Braulio Mantovani ve yazar ile senaryolaştırılan film, kurgusu ve çekim tekniği ile de özel bir filmdir. Ekranın parçalara bölünerek farklı sahnelerin aynı anda verilmesi ve görüntüyü dondurma gibi farklı tekniklerin kullanıldığı Tanrı Kent; renkleri, müzikleri, görüntüleri ile izleyicilerin zihninden uzun süre silinemeyecek bir film.