26.09.2016
Çizgi Ötesi: The Secret World of Arrietty
Aşırıcılar – The Secret World of Arrietty (2010)
Miyazaki, elini attığı her işi güzelleştiren kişilerden bence. Mutfağında yer aldığı her anime, ayrı bir güzel tat bırakıyor izleyende. Bizzat kendisine ait olan yapımlarda da yapımcılığını ya da senaristliğini üstlendiği animelerde de durum böyle. “Aşırıcılar” da böyle keyifli animelerden.
Aşırıcılar bir roman uyarlaması. Mary Norton’a ait olan “Borrowers” isimli çocuk romanını senaryolaştıran Hayao Miyazaki olmuş. Romanın konusu da aslında tam Miyazaki’ye göre. Hem fantastik, hem çocuklar üzerine kurulu hem de dostluk, doğa, aile gibi temaları işliyor. Miyazaki’nin bu romanı okur okumaz animesini yapmak istediğini düşünmeden edemiyor insan.
Senaryoyu hayata geçiren yönetmen ise daha önce bu satırlarda yerini bulan 2014 yapımı “When Marnie Was There”in yönetmeni Hiromasa Yonebayashi. Daha önce Miyazaki’nin “Spirited Away”, “Howl’s Moving Castle” ve “Princess Mononoke” gibi animelerinde çalışan Hiromasa Yonebayashi, ilk yönetmenlik deneyimini Aşırıcılar ile tadıyor. Ve bir “ilk” film için de oldukça büyük bir başarıya imza atıyor. Ne kadar bu işin içinde yaşayan biri olsanız da Studio Ghibli’de, o kadar ustanın yanında böyle bir işi başarmak kolay olmasa gerek. Aşırıcılar’ı 36 yaşında yapan yönetmen, Studio Ghibli’nin de en genç yönetmeni oluyor böylece.
Aşırıcılar’da ne anlatıldığına gelirsek… Aslında hemen herkesin, hayatının belli bir bölümünde hayal ettiği bir şey var bu animasyonda: Küçük insanlar. Bir küp şekeri kucaklayıp götüren, bu boyutlarda bir insan hayal edin. İşte o insanlar Aşırıcılar ve Arrietty de sevimli mi sevimli kızları. Bir evin bodrumunda oyuncak bebek evi boyutlarında bir evde yaşıyor Arrietty her şeyden korkan annesi ve güçlü, sefkatli babası ile birlikte. Bir insanın ihtiyaç duyduğu her şeye ihtiyaçları var tabii ki. Onlar da bu ihtiyaçlarını büyük insanlardan aşırıyorlar. Bunlar, büyük insanların kaybolduğunu fark edemeyeceği kadar küçük şeyler oluyor genellikle. O yüzden de büyük insanlar kendi aralarında küçük insanlar vardır/yoktur ihtilafına düşüyor.
Büyük insanların yanında da bir çocuk var. Adı Sho. Hasta olduğu için teyzesinin yanına gelmiş. Ama yalnız bir çocuk, ailesiyle bağları zayıf olan, hasta olduğu için de hayatla bağları da zayıflayan bir çocuk. Arrietty ile tanışana kadar tabii ki. Arrietty ile önce uzaktan uzağa başlayan, gün geçtikçe ilerleyen bir dostluk kuruyor Sho. Ve Arrietty ve ailesinin, minicik hâlleriyle neler başardıklarını gördükçe onun da yaşama sevinci artıyor.
Filmin tek bir eleştirebileceğimiz tarafı var. O da filmin neredeyse ilk sahnesinden itibaren neyle karşılaşacağımızı tahmin edebiliyor oluşumuz. Tabii film ilerledikçe işler değişiyor ama yine de tahminlerimiz bizi sonuç itibariyle pek de yanıltmıyor. Bu durum izleyiciyi rahatsız ediyor mu, derseniz hayır, rahatsız etmiyor pek. Çünkü animeler bir şiir gibidir bence daha çok. Size hissettirdiği duygularla hatırda kalırlar. Aşırıcılar da öyle güzel duyguları hissettirmeyi başarıyor nihayetinde.
Çocukların ve hayvanların olduğu bir dünyada her güzel şey mümkündür. Aşırıcılar da bize bunu anımsatıyor işte.