21.06.2022

C’mon C’mon: Bugünün Çocukları Geleceğin Özneleri

Olağan hayat akışının getirdiği en temel sorunlardan birisi gelecek belirsizliği ve onun doğurduğu kaygılardır. Bu belirsizlikle beraber doğan kaygı ile nasıl mücadele etmeliyiz? Burada doğru kelime “mücadele” mi yoksa başka bir kelime seçmek mümkün mü? Nihayetinde “kaygı” ve “belirsizlik” öyle bir mefhum ki onunla mücadele etmek pek kolay olmayabilir. Bu yüzden bundan kurtulmak çözüm olmayabilir. Bunu lehimize çevirecek manevralarla kaygıyı da istediğimiz şekle getirebiliriz.

Bağlama alacağımız C’mon C’mon filmi bir soru zinciriyle başlıyor: “Gelecek hakkında düşündüğünüzde geleceğin nasıl olacağını hayal ediyorsunuz? Mesela doğa ne olacak? Seninle geriye ne kalacak, neyi unutacaksın?” Bu sorular bir çalışma kapsamında şehrin çeşitli bölgelerinden çocuklara sorulup onların yanıtları kaydediliyor. Çalışmayı yürüten Johnny (Joaquin Phoenix) yeğenine birkaç gün bakmak durumunda kalan bir radyo gazetecisidir. Film bu ikili arasındaki ilişkiyi ön plana taşırken arka planda Johnny’nin işi yürütülmektedir. Bu röportajlarda genel olarak verilen cevaplar gelecekle ilgili olumsuz düşünceler taşıyan cevaplardır. Bunlardan birisi ise kendi geleceği için işlerin iyi ama dünyanın geneli için iyi olmayacağını düşünen çocuğun cevabıydı. Dünyanın geneli kötüyken bizim tam anlamıyla iyi olmamız ne kadar doğru olabilir ve bu nasıl mümkün olmaktadır? Bu aslında kişinin dünyadan soyutlanıp dünyaya yabancılaşmasının getirdiği bir durumdur. Çocuk soruya cevap verirken önce kendisi için nasıl olacağını ifade ediyordu. Bunu doğuran faktörlerden birisi ise dijital çağın getirdiği bireyselleşme olgusudur. Dijital yaşam insanları çift yönlü düşünmeye sevk ediyor. Bu yapılan röportajlar dijital yaşamdan önce yapılsaydı bu çift yönlülükten ziyade daha toplumsal bütünlük merkezli cevaplar verilebilirdi. Ancak gelecekle ilgili olarak önce bir birey olarak kendisini düşünürken toplumsal olarak verdiği cevap ikincil konumda oluyordu.

Yaşadığımız yer günden güne yok olurken, bizim bunu görmeden yahut görmezden gelerek yaşamaya devam etmemiz kaygı nesnemizi ortadan kaldırmakla iştigaldir. Kaygıyı kontrol altına almak bir başka onu yok saymak başka bir şeydir. Kaygı, öznenin mutluluğunun önündeki bir engelden ziyade o mutluluğa giden yolu şekillendiren bir mefhumdur. Dozunda kaygı ilerlemek için elzem bir şey çünkü hiç kaygı olmayınca hayat amacı da sıfırlanmış oluyor.

Konuşmaya İmkan Yaratmak

Erich Fromm’un “İnsan, bilincinde olan yaşamdır.” önermesini “İnsan, bilincinde olan hareket ya da konuşan, anlamlandıran, çözümleme yapabilen, kendini saptayabilen; doğurmanın bilincine vardığı için hep doğuran bir yaşamsal harekettir.” şeklinde geliştirmek mümkündür. [i]Bu geliştirmenin anlamı filmin de alt metnini oluşturan unsurdur. Hem Jesse’de hem diğer çocuklarda bu yaşamsal hareketi görüyoruz. Onlar yaşamlarında bir “patron ebeveyn” istemiyorlar. Her şeyin her zaman doğrusunu bilip kendi alt nesline dayatarak değil, ondan daha birikimli olmasının onun da bir şansı olduğu gerçeğini ona kabul ettirerek bu yaşamsal hareketin içine dahil olunabilir. Bu birlikte yürütülen “kolektif çaba” hem aktarım hem de devamlılık açısından oldukça elzemdir. Filmin büyük bölümünde Johnny ile Jesse’yi beraber gördüğümüz sahneler tam olarak bu kolektif çabayı merkeze alır. Filmde yürütülen çalışma; çocuklara daha önce hiç konuş(a)madıkları şeyler hakkında konuşma imkanı, kendilerini zamana ve ilgiye değer birer özneler olarak görme şansı sunuyor. Bunun altını çizerek beyazperdeye taşınan bu film, bu açıdan çok kıymetlidir.

C’mon C’mon filmini sadece röportajlardaki soru ve cevaplardan ibaret ele alırsak filme haksızlık etmiş oluruz. Film çocuklar üzerinden bir aile portresi sunuyor, problemli bir baba, anneyle baş başa kalmış bir çocuk, dağınık bir aile, nihayetinde bu portre şunu da sorgulamamızı sağlıyor: Çocuğun bir ebeveyne mi ihtiyacı var yoksa bir arkadaşa mı? Bu minvalde Johnny’nin Jesse’ye olan yaklaşımını görüyoruz. Johnny ne bir ebeveyn gibi ne de bir arkadaşı gibi yaklaşıyor sadece onun yanında kendisi oluyor. Film bunu çok güzel bir şekilde işliyor. Filmin altını çizdiği bir başka nokta ise çocukların özgürce kendilerini ifade etmeleridir. Geleceğin özneleri olacak olan bu çocukları dinlemek, onların düşüncelerine değer vermek onların gelişimi için de bir hayli elzemdir. Sorulan sorulara verdikleri cevaplar da oldukça parlak ve akıl işidir. Film bazı önemli vurgularını çocuklar aracılığıyla da yapıyor.

Dünyanın adil olup olmaması ile ilgili soruya verilen cevabı düşününce bu vurgunun önemini kavrıyoruz. Çocuğun verdiği muhtemelen daha fazla savaş olacak çünkü geçmişte olanların üzerine inşa etmeye devam edersen savaşacak çok şey olur demesini ele alacak olursak, filmde savaşların devam etmesini ve bunun da insanlığın geleceği için iyi olmadığı vurgulanmaktadır. Benzer minvalde bir başka çocuğun ise dünyanın eskisi kadar temiz olmayacağını düşünmesini de buraya yazabiliriz.

Soru Sorarak Yolculuk Etmek

Filmin işlediği meselelerden birisi de soru sormak ve onun önemidir. Soru sormak bir yolculuk başlatır. Bu yolculuk soruyu soran ve sorulan kişi özelinde gerçekleşir. Hiç kuşkusuz tek başına da yolculuk edebilir insan bu da kıymetlidir ancak kolektif bir çabanın ürünü olan yolculuk bambaşka kapılar aralar. Bir varış noktası seçtiğinde yolculuğun anlamı ortaya çıkar. Bu film aslında bir “yolculuk” filmi, kendi içimize ve kendi geleceğimize yaptığımız simgeselde bir yolculuk, bu göz ardı edilmemeli. Kaygılar ve korkular, gelecek belirsizliği bunlar bu filmin yolculuk nesneleri, yolculuk özneleri ise bizleriz.

Hep düşünür dururuz gelecekle ilgili ama sahici olarak farkındalık sahibi bir birey olarak geleceğimizi inşa etmek için niçin onu korumak için bir şeyler yapmayız? Niçin çocuklara kulak vermeyiz, onların haykırışlarını görmezden geliriz? Gelecek belirsizliğine yönelik bir haykırış filmi olan C’mon C’mon’a doğru yolculuk yapmaktan neden imtina ederiz? Bu mesele bundan daha iyi ve daha berrak anlatılamazdı. Gelecek belirsizliğine yönelik adım olarak önce kendi içimizdeki yolculuğu tamamlamamız gerekiyor. Sorulan soruları düşünmemiz ve özümsememiz elzem. Yolculuğu ne kadar istiyoruz, bunun farkına varmamız lazım. Eğer kararlıysak, yaşamı yaşatmak için kendimizden başlayarak yolculuğumuzu başlatmalıyız. Kaygı çağı ya da adı her neyse bu çağın ancak bizim kararlılığımız bunun üstesinden gelebilir. Gelecek belirsizliğinden ve kaygılardan korkmak bir çözüm olmaz. Aksine bu büyük bir sorun teşkil eder.

Kaygının hep olumsuz bir şey olduğu söylenirken “kaygı çağı”nın insanı sürekli aşağı çeken yönlerine vurgu yapılır. Ondan kurtulmamız yahut en azından kontrol altına almamız gerektiği de eklenir. Theodor Adorno ve Max Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği’nde şunu vurgular: Aydınlanma insanları korkudan kurtarmayı amaç edinip insanın hakimiyetini sağlamak hedefindedir ancak tamamen aydınlanmış dünya da bir felaketle iştigaldir. Burada vurgulanan şey korkuya çözüm getirmekten ziyade onu radikalleştirmektir.[ii] Immanuel Wallerstein da benzer bir minvalde belirsizliğin harika bir şey olduğu, kesinliğin ise gerçek olması durumunda bunun insanın ahlaken ölmek anlamına geleceğini ifade eder.[iii] Belirsizlik, bizi hayatın içinde tutan gelecek için heyecanlandıran bir şeydir. Geleceği iyi yönde işleyip onu değiştirmek ve geliştirmek bizim elimizdedir. Bağlama aldığımız C’mon C’mon filmindeki sorulara cevap veren o çocukları düşünelim, işte onlar geleceğin ta kendisidir. Bu gelecek bizim ona sahip çıkmamız ve insan olma bilincinden uzaklaşmamamız durumunda daha parlak bir hâl alacaktır. Kaygılar olmadan ilerleme, belirsizlik olmadan da yükselmenin bir anlamı olmaz. Bu yüzden kaygılarımız ve belirsizliklerimiz kadar güçlüyüz.

[i] Esgün, İ.Uğur. (Ocak/Şubat 2004). “İnsan-Merkezcilik Kompleksi Üzerine”, KaramecmuA dergisi, Sayı:10, s. 26-31.
[ii] Adorno, T. W. ve Horkheimer, M. (2014). Aydınlanmanın Diyalektiği: Felsefi Fragmanlar. (N.Ünler ve E. Öztarhan Karadoğan, Çev.). İstanbul: Kabalcı.
[iii] Wallerstein, Immanuel. (2019).Bildiğimiz Dünyanın Sonu. (Tuncay Birkan, Çev.). İstanbul:Metis.