24.11.2016

Frantz: Savaşın Acıları Anlatmakla Bitmiyor

frantz-2

1988 yılında kısa metraj ile çıktığı yönetmenlik yolunda birçok kısa film, belgeseller çekti François Ozon. Daha sonra peş peşe birbirinden başarılı uzun metraj kurmacalarla yoluna devam eden yönetmenimiz, Dans La Maison ile zirveyi görmüş, iki yıl önce İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz Une Nouvelle Amie, ile ise hayranlarını ikiye bölmüştü. Filmi her zamanki gibi çok sevenler ve Ozon’un irtifa kaybettiğini düşünenler olmuştu. Böyle bir durumdan sonra elbette Ozon’un yeni işi çok merak edilmekteydi. Ülkemizde prömiyerini 23. Adana Film Festivali’nde yapan ve Filmekimi’nde de gösterilen Frantz, yönetmenin tarzının dışında bir yapım kesinlikle. Savaş yılları, dönem filmi, melodram… Ozon ile pek de yan yana gelmeyecek şeyler değil mi? Ama Ozon, anlaşılan yeni rotalara yelken açmak istemiş. Bana kalırsa iyi de etmiş. Her yaptığı filmi büyük bir zevkle izleyen bir hayranı olarak Frantz, beni fazlasıyla tatmin etti.

Hiç kuşkusuz aradan yıllar geçse de Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ile ilgili anlatılacaklar da, romanlar da, filmler de son bulmayacak. Tarihte öylesine etkili bir iz bırakıp, öylesine büyük acılara, yıkımlara neden olan savaşlar, anlatmakla bitmeyecek asla. İşte Frantz da bu büyük külliyata katılan son örneklerden birisi. Frantz, ilk akla geleceği gibi savaş meydanlarına götürmüyor elbet bizleri. Savaş bittikten sonra başlıyor bizim filmimiz. Ama savaş sırasında yaşanılan acıların, hayal kırıklıklarının bir dolusu da aslında her şey bitti dedikten sonra yaşanmamış mıdır? Çocuklarını savaşta kaybeden bir anne ve baba ile nişanlısını kaybeden bir genç kız birlikte karşılıyorlar bizi. Bir de tam da bu acılarını paylaşarak hayatta kalmaya çalışan üç insanın karşısına Frantz’ın mezarını ziyaret eden yabancı konuluyor. İşte tüm hikâye ve bu hikâyeyi etkili kılacak çatışma buradan doğuyor. Kimdir bu adam ve neden gelmiştir?

frantz-3

Yükselen Faşizmin Ayak Sesleri

Ozon, filmin ilk yarısında Almanya’daki atmosferi verirken yaklaşık otuz yıl sonra gelecek olan Nazizmin ayak seslerini çok net duymamızı sağlıyor. Çocuklarını kendi elleriyle, hatta ve hatta zorla savaşa gönderen ebeveynleri ve bunların çocuklarını kaybetmelerine rağmen hala ağızlarından salya akıtarak, öfkelerini tüm rehavetiyle yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Hem de fazlasıyla etkileyici ama bir o kadar da basit ve dolandırmayan bir dille. Almanya’nın kırsalında yaşayan sakinler üzerinden adeta tüm ülkenin panoramasını çiziyor Ozon. Elbette Frantz’ın ebeveynleri gibi bir avuç pişman insanın varlığını da göstermeyi ihmal etmiyor. Frantz’ın ebeveynleri ile nişanlısı İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında faşizmin pençesine düşmüş insanların karşısında konumlanacak bir avuç insanı temsil ediyor hiç kuşkusuz. Bu insanlar öylesine yaşananlardan pişman öylesine geleceğe umutla bakmak istiyorlar ki; bazen tüm gerçekleri bilmelerine rağmen affediyor, bazen de gerçekleri bilmemek için tüm kulaklarını tıkamayı tercih ediyorlar.

frantz-4

Fransız Sanatıyla Buluşan Ozon Estetiği

Filmini iki bölüm halinde düşünen Ozon, hikâyesinin ilk bölümünü Almanya’da, ikinci bölümü ise daha çok Paris’te resmediyor. Ve Almanya, ölüm sessizliği, acısı, yokluğu ile Paris ise daha çok tarihi, sanatı ve kültürü ile öne çıkıyor. Özellikle Almanya’da geçen kısımda da sürekli bahsi geçmesiyle Louvre Müzesi, ikinci kısımda bire bir olarak adeta kendini filme konuk ediyor. Louvre Müzesi’ndeki Édouard Manet’in Le Suicidé adlı tablosu filmin bir karakteri kadar etkili oluyor. Tabii müzeye ve tabloya ek olarak müzik, roman, şiir, tiyatro ve opera filme ilmik ilmik işleniyor. Sanat ile ilgili bitmek bilmez sohbetlere, yaratılan mükemmel atmosfer, çok iyi uyum sağlıyor. Karakterlerin hüzünlü olduğu anlarda siyah-beyaz görüntülerin, mutlu olduklarında ise renkli görüntülerin bizi karşılaması da Ozon’un yarattığı estetik ile öylesine güzel uyum sağlıyor ki…

İçimizi sızlatan dramıyla ağızlarda barış ve kardeşlik tadı bırakan Frantz’ı izlerken gözyaşlarımıza hâkim olamıyorsunuz. Nefret ile affetmek arasındaki ince çizgiyi başarıyla çizen film, kim ne derse desin güçlü bir insanlık dersi veren, etkileyici bir şiir okuyor biz seyircilere.