29.01.2016

The Good Lie: Sudan’dan Kansas City’e Uzanan Hayatlar

good3

Sudan iç savaşı sırasında (1983) binlerce çocuk öksüz ve yetim kaldı. İşte The Good Lie, “Kayıp Çocuklar” olarak bilinen bu çocukların, bin millik bir yolu yürüyerek aşıp, güvenli bölgeye ulaşma çabaları ile başlıyor. Köylerinde, günlük hayatlarını sürdürürken, düşman kabilelerin saldırısı ile, ailelerini, evlerini kaybeden bu çocuklardan 3600 tanesi Birleşmiş Milletler kamplarından, Amerika’ya gönderildiler. Shawn Linden, Philippe Falardeau tarafından yönetilen The Good Lie’da, Sudanlı aktörler, Arnold Oceng, Ger Duany, Emmanuel Jal ve Nyakuoth Weil ile Oscarlı Reese Witherspoon yer alıyor. Yönetmenlerden Philippe Falardeau’yu 2011 yılı Yabancı Film Oscar adaylığı alan “Monsieur Lazhar” filminden anımsayacaksınız.

Sudanlı aktörler, çok yakından bildikleri ve hatta içlerinden ikisinin ‘çocuk askerler’ olarak yer aldığı bir savaşı canlandırırken, aslında kendi hayatlarını da oynuyorlar. Filmin Sudan’da geçen sahneleri belgesel film konseptine yakın dururken, kahramanlarımızın Amerika’ya adım atmasından sonra izlediğimiz ikinci kısımda, mültecilerin adaptasyonuna yardımcı olan Carrie’nin (Reese Witherspoon) “beyaz/ kadın/ Amerikalı” portresinin de senaryoya katılımı ile, ilk yarıda taşıdığı derinliği kaybediyor. Bu aslında tamamiyle negatif bir olgu değil. Sonuçta arlarında “dünyalar kadar fark” olan iki ülkenin; Sudan ve Amerika’nın farklılıkları, bu farklılıklara uyum sağlamaya çalışan savaş mültecisi insanların ruh hallerinin yansıtılması açısından; hem kaçınılmaz hem de gerekli bir anlatım tarzı. Farklı kültürlerin çarpışması olarak da görebileceğimiz film, aslında Sudan iç savaşının yürek parçalayıcı gerçeklerini gözler önüne sererken; öte yandan da, Monsieur Lazhar filminde de benzer bir konuyu işlemiş olan yönetmen Philippe Falardeau’nun başarı ile kotardığı bir kültürler arası dostluk filmi olarak karşımıza çıkıyor.

THE GOOD LIE

Reese Witherspoon’un varlığı filme artı bir değer katmazken, oyuncunun hayranları açısından da tam bir seyir tatmini yaratmayacak kadar yan bir rol olarak görülebilir. Aynı yıl içinde hem The Good Lie hem de Wild filmleri ile karakter rollerine dönüş yapan Witherspoon, romantik komedi oyuncusu tanımlamasını geride bırakma yolunda ilerliyor. Bu açıdan Jennifer Aniston ile Reese Witherspoon’un benzer bir kariyer çabası içinde olduklarını gözlemliyorum ama Oscar ödüllü Witherspoon’un performans çıtasını biraz daha yükseltmesi gerektiği ortada…

The Good Lie, içerisinde insanın kalbine dokunan naif duygu ve sahneler barındıran bir film olarak karşımıza çıkarken, son düzlükte, izleyiciye Afrika halklarının sakin, fedakar ve tevekküllü bilgeliğini de tattırıyor.

Şahsi fikrim, The Good Lie filminin, festival filmi olarak “hafif” kaldığı ama filmin ilk yarısında izleyeceğimiz Sudan iç savaşı yılları ve Kayıp Çocukların hayat hikâyeleri açısından bakıldığında, niçin festival programına alındığını anlamak zor değil.

İnsanlık, aile bağları, Afrika kültürü ve kara kıtanın tarihine sinmiş kadersizliği konularında başarılı bir drama olan The Good Lie, izleyenler açısından hayal kırıklığı yaratmayacak bir film.