11.04.2017

İFF Günlük – 6

Super Dark Times / Süper Karanlık Zamanlar

90’lı yılların sempatik atmosferi içinde bir grup gencin dostluklarını anlatacak gibi dururken bir anda kendi aralarındaki talihsiz olaylara dönüşen hikayesiyle film tam anlamıyla nasıl senaryo yazmamalısınız dersi veriyor. Hikayesindeki tonla hatayı gizem öğeleri ve paranoya sahneleriyle unutturmaya çalışırken başarılı olamıyor. Bir büyüme hikayesi ancak bu kadar boş bir içerikle gerilim janrına dönüştürülmeye çalışılırdı.

Haktan Kaan İÇEL

Manifesto

Cate Blanchett’in adeta oyunculuk dersi verdiği film, manifesto kavramlarını farklı mizansenler üzerine oturtturarak sistem eleştirisi yapmaya soyunmuş. Bu konuda kimi bölümlerde başarılı ve komik, keyifli zaman geçirmenizi sağlıyor. Ancak yapım deneysel bir deneme olduğundan dolayı kurgusal akıcılığı ne kadar uğraşsa da sağlayamıyor. Bunun neticesinde de oyunculuk dersi 101 ile yetinmek zorunda kalıyorsunuz.

Haktan Kaan İÇEL

Cate Blanchett’in yine muhteşem performans hatta performanslar sergiledigi film bilindik ya da yeni Manifestolara imza atıyor. Bazı anlarda derinlik yakalıyor ve etkili oluyor, bazı anlar da ise düzeyi çok yükseğe taşıyamıyor ve basit kalıyor ama zaman geçtikçe ve doğru okudukça film daha da anlamlı hale gelecektir.

Onur KIRŞAVOĞLU

Kısa film gibi düşünülecek parçaların bir araya gelmesiyle oluştuğunu söyleyebileceğimiz Manifesto, sanat üzerine kafa yoran bir film. Sanat nedir, neye hizmet eder, sanatçı kimdir gibi sorular etrafında şekillenen Manifesto’yu birkaç kez izlemekte fayda var çünkü teorisyen diliyle oluşturulmuş bazı cümleleri anlamak biraz zor gelebilir. Cate Blanchett’ın zaten kimseyi şaşırtmayacak başarılı oyunculuğunun yanı sıra filmin yapısal bütünlüğünü oluşturan kısa parçalarından bazıları -özellikle finale yakın olan iki performans- öne çıkıyor.

Seçil TOPRAK

Felicite

Afrika’dan kopup gelen bu iyi niyetli film, tüm çapalarına rağmen yeteneğinin sınırlı kalması sonucunda beceriksiz görünüyor. Müzik öğeleri olan bir filmde tempo sorunları çekmek açıkçası pek istenilebilecek bir durum değildir. Fakat Felicite tüm klişeleri tekrarlayarak bu sorunla da cebelleşiyor. Ne yazık ki olumlu izler bırakmıyor.

Haktan Kaan İÇEL

Felicite tam bir festival filmi. Naif, gercek ve minimal. Yine tempo zorlayıcı ve amatör oyunculuklar olumsuz yönde itici güç sağlayabiliyor. Müzik bonusu ise filme biraz nefes aldırıyor. Fiyat performans bakıldığında ise sonuc hanesine artı yazıyor.

Onur KIRŞAVOĞLU

Kaygı

Toplumsal kimliğini yitirmeye başlayan bir ülkenin sarılamayan yaralarına parmak basmayı kendine borç edinen yapım, gün geçtikçe akıl sağlığını yitirmeye başlayan insanların bakış açısından sunuyor. Atmosferin baskın kılındığı film, görsel anlamda tatmin edici bir içerik sunuyor. Yer yer ilk film olmanın acemiliklerini çekse de hikâyesinde vermek istediği mesajı kafaları kazımayı başarmış.

Haktan Kaan İÇEL

Ceylan Özgün Özçelik’in filmi Kaygı, son yıllarda sinemamızda atağa geçen ve sayısı artan tür sineması örneklerinin önemlilerinden biri olacak. Gayet iyi çekilmiş ve atmosfer becerisi yansıtılmış olan film, kaygıları ve travmaları geçmişe ve önemli olaylara entegre ediyor ve herkesi etkilemeyi başarıyor. Totalde senaryonun ve anlatının hatalarına rağmen sınıfı geçmeyi de başarıyor.

Onur KIRŞAVOĞLU

Kaygı hem anlattıklarının önemi hem de anlatımında sinemayı unutmayan yapı taşlarını başarılı kullanımıyla anılmaya değer bir ilk film. Toplumsal olayların kişisel hayatımıza etkisi, aslında tüm kaygı ve endişelerimizin temelinde yatan ve üzeri örtülen gerçeklerin kabuklarını bir bir eşeleyen senaryosuyla öne çıkan Kaygı; söyleyecek bir sözü olan ve bunu izleyicisine ulaştıran bir yapım.

Seçil TOPRAK

Hjartasteinn / Gençlik Başımda Duman

Mahalle baskısının eşcinsel bireyler üzerindeki etkisini bir büyüme hikayesinde izlemeye alışmıştık. İskandinav sineması bu konuda adeta ihtisas yapıyor. Hjartasteinn de ergenlerin gözünden cinsel uyanış sancılarını ve varoluş arayışını izleyiciye akıcı bir kurguyla dokunaklı bir şekilde anlatmaya çalışıyor. Ergen oyuncular kesinlikle harika performanslarıyla filmi sürüklüyorlar. Açılış ve kapanış sahnelerinde kullanılan birbirini tamamlayan iki sahne de ince düşünülerek film artı katkı sağlamış. Filmin kurgusu biraz daha fit tutulsa filmin başarısı daha mutlak olabilirdi.

Haktan Kaan İÇEL

Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var

Bir sosyal sorumluluk projesini ya da şehir gezi rehberini andıran kendine has mizah üslubuyla seyirciyi selamlayan sempatik bir film. Kurgusal yapısını basit tasarlayan film, yer yer absürte kaçan üslubuyla ülkemizin çoklu kültürlü halkının bir parçası olarak beyazperdeye yansıyor. Film bittiğinde yüzünüzde hafif bir tebessüm kalıyor.

Haktan Kaan İÇEL

“Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var”, filmi izlemeden önce ismi nedeniyle bir önyargı oluşsa da izledikten sonra bu ismin filme ne kadar uygun olduğunun gözükmesini sağlıyor. Kars hakkında bir dokü drama olan Rıza Sönmez filmi, Kars’ın bilinen kişilerinden “Yılmaz Abi” eşliğinde izleyiciye Kars’ı tanıtıyor. Filmin içine kurmaca ögeler ise Berber Kâ karakteriyle birlikte giriyor. Kars’ı tanıtma konusundaki en büyük tartışmalardan Orhan Pamuk ve Kar kitabıyla kafasını bozan, kitaptaki karakter ve objelerin benzerlerini bularak kartpostal yapan Kâ, filmde belgeselvari kısımlarda düşen tempoyu tek başına ayakta tutuyor. İyi ya da kötü olmasından çok özgünlüğüyle konuşulması gereken film izlenmesi gerekenlerden.

İbrahim TOSYALI

The Misandrists

Fetiş ve provakatör filmleriyle tanınan Bruce LaBruce yeni filminde adeta feminist bir manifesto yazıyor. Tabii bunu yaparken cinsellik ve aşırılıklar konusunda kendini sınırlandırmıyor. Ucuz bir istismar filmini andıran yapım kötü oyunculukları, umursamaz kurgusu ve absürt protest yapısıyla eğlenceli olmanın ötesine geçemeyen tuhaf bir seyir keyfi sunuyor. Yönetmenin en iyi filmi sayılabilir.

Haktan Kaan İÇEL

Daha açılış sahnesinden feminist bir tavır takındığını anladığımız film niyeti iyi olsa da içerdiği fetiş sahneler, çok çok kötü oyunculuklar ve senaryosuyla Marc Dorcel yapımı bir porno kalitesine dahi erişemiyor.

İbrahim TOSYALI

Gorge Coeur Ventre / Sakatat

Maud Alpi’nin ilk uzun metrajı olan Sakatat, hayvanlara yapılan sistemli katliamı perdeye aktaran bir film. Üstelik Alpi, bunu yaparken kör göze parmak sokmaktan özellikle imtina ediyor. Kan ve vahşet görüntülerindense hayvanların mezbahada katledilmeden önceki son zamanlarına, hissettiklerine odaklanan kamera, kimi zaman korkudan ayrılan gözlere, kimi zaman ne olduğunu anlamak için dikilen kulaklara kimi zaman da hızla atan bir kalbe uzun uzun bakarak, ne hissettiklerini anlamamızı, empati kurmamızı istiyor. Hayvanların yürek parçalayan haykırışları dışında ne diyaloglara ne de müziğe yer verilmeyen filmin, kasvetli havası, sarı rengin hâkimiyetindeki görüntüleri ve şahit ettikleri ile seyircinin suratının ortasına tokat gibi indiği inkâr edilemez bir gerçek. İnsan türünün hayvanlara yaptığı katliamın oldukça çarpıcı anlatıldığı Sakatat, Tarkovski’ye selam çakan final sahnesiyle de etkileyiciliğini ket be kat arttıran bir doküdrama.

Tuba BÜDÜŞ

Vanda’nın Odasında / No Quarto Da Vanda 

Portekizli Pedro Costa’nın belgesel ile kurmaca arasında salınan filmi, Fontainhas bölgesine en çok da bu bölgede yaşayan Vanda’nın odasına kuruyor kamerasını. Öyle kuruyor falan deyince büyük bir ekip beklemeyin sakın. Costa, özellikle bölge halkının da rahatsızlıklarını dile getirmesi sonucu en fazla üç kişilik bir ekiple, sessiz sedasız çekiyor filmini. Böylece gerçekten kendini oynayan gerçek karakterler ile film ekibi ve dolaylı olarak biz seyirciler arasında samimiyet kuruluyor. Büyük bir set ekibi kuşkusuz yabancılaşmaya neden olacaktı. Costa, daha önce de birlikte çalıştığı uyuşturucu bağımlısı Vanda’nın günlük rutinine, onun uyuşturucu kullanıp, yatağında kardeşiyle yaptığı uzun sohbetlere, sebze satarak para kazanmaya çalışmasına çeviriyor kamerasını daha çok. Lakin kentsel dönüşüm kapsamında olan bölgede yaşayan alt sınıftan insanların yaşayışını da görmezden gelemiyor. Bitmek bilmez bir canavar gibi ilerleyen inşaat seslerinin ve bu yıkım ile inşaat arasında sıkışıp kalmış -mahallenin incecik sokakları da bu durumu pekiştirir- insanların inadına hayata tutunduklarını ispatlayan gürültüleri filmin fon müziğini oluşturuyor adeta. Costa’nın hareketsiz, mıh gibi çakılı kamerası, tamamen doğal ışık kullanımı, müdahaleci olmayan tamamen dinleyici yönetmenliği kusursuz bir iş çıkarıyor ortaya.

Tuba BÜDÜŞ