12.04.2017

İFF Günlük – 7

Image result for Mifune: The Last Samurai

Mifune: The Last Samurai / Mifune: Son Samuray

Gelmiş geçmiş en büyük aktörlerden Toshiro Mifune’yi anlatan belgesel güzel bir kurgu ve ilgi çekici bir anlatıma sahip. Son samuray Mifune’nin hikâyesi elbette bolca Kurosawa ve Japon sinemasının diğer samuraylarını içermekte. Spielberg ve Scorsese gibi isimlerin hayranlık ifadeleri ise hoş bir bonus. 

Onur KIRŞAVOĞLU

Sadece Mifune’ye değil Japon sinemasına ve özellikle Akira Kurosawa ve samuray filmlerine ilgi duyuyorsanız mutlaka izlemeniz gereken bir belgesel Mifune: Son Samuray. Özellikle adındaki “samuray” ifadesinden de hareketle Japonya’nın dövüş sanatı kültürüne, bu kültürün sinemaya yansımasına da bakan belgesel, hem kurgusu hem de hikâyesiyle dikkat çekmeyi başarıyor. Sinemanın görmüş olduğu en karizma oyunculardan birinin, Toshiro Mifune’nin, hayatına dair bilmediklerimizi öğrenmek de işin güzelliği.

Seçil TOPRAK

Versus: The Life and Films of Ken Loach / Karşı Yönetmen: Ken Loach

Her daim duyguları hareketlendiren ve isyanın sesi olan Loach sinemasına bakış atan belgesel, aynı zamanda dönemin baskılarına da değiniyor. Mesele Loach olunca klasik anlatıya sahip belgesel bile duygulandırıyor ve güzel hissettiriyor. Loach anlattıkça hisler en üst seviyeden izleyiciyi sarıyor. 

Onur KIRŞAVOĞLU

“Ken Loach, ülkesinden neden bu kadar nefret ediyor?” Bir gazeteye bu manşeti attıracak kadar kendisini sevmeyenleri “rahatsız” edebilen muhalif Ken Loach’un sinemasına, duygusal hayatına, emek mücadelesine de dolayısıyla İngiltere’nin ve İrlanda’nın işçi sınıfına bakış atan bir belgesel Karşı Yönetmen: Ken Loach. Onun “gerçeğe” dönük kamerası ve tüm gerçekliğiyle efsane bir yönetmen. Daha ne olsun ki?

Seçil TOPRAK

 Image result for Amerika square film

Plateia Amerikis / Amerikan Meydanı

Irkçılık üzerine, son dönem yoğun yaşanan mültecilerin kaçışı üzerinden anlatılan hikâye icerik olarak American History X, biçim ve kurgu olarak da Inarritu’nun ilk dönem filmlerini andırıyor. Bu sinemalardan daha dinamik bir tempoya sahip olan film güzel anlar ve önemli söylemler barındırmasına rağmen biraz zorlama kalıyor.

 Onur KIRŞAVOĞLU

La Mort de Louis XIV / 14. Louis’nin Ölümü

Neredeyse tek mekan olarak filmin hapsedildiği oda, gerçek bir hasta ziyareti yapıyorsunuz hissi uyandırırken; film bu vesileyle sıkıcı bir seyre dönüşüyor. Koyu tonuna rağmen üslup olarak munzır bir çocuğun bakışlarını andıran film, iyi planlanmış bir film… Sınırlı kılınan senaryo yavan kaldığından dolayı film etkileyici olamıyor.

Haktan Kaan İÇEL

Estiu 1993 / ’93 Yazı

İki çocuğun bir yaz tatilinde yaşadıklarını mercek altına alan 93 Yazı, teknolojinin çocukları ele geçirmediği zamanlara bir yolculuk hissi veriyor. Filmde kullanılan keskin detaylar filmin zenginleşmesini sağlamış. Oyunculukların doğallığı ve daha çok aktüel kamera kullanımı filmin gerçekliğine birebir katkı sağlamış. Nostaljik bir zaman yolculuğunu andıran film, geçmişin izlerini bir serenada dönüştürüyor.

Haktan Kaan İÇEL

Bu yıl festivale İspanya’dan gelen bir güzellik farklı bir coşku ve samimiyet kattı. Evet, o güzelliğin adı ’93 Yazı. Küçük yaşta anne babasını kaybeden Frida’nın akrabalarının yanında geçirdiği yaz mevsimini ve yeni ailesine adapte sürecini kimi zaman hüzünle ama çokça da samimi bir komik yaklaşımla anlatan film, festivalin belki de en içten yapımı.

Seçil TOPRAK

You and Yourself / Kendin ve Sen 

Sosyopat bir kadının kendini erkekleri avucunda oynatma oyununa tanıklık ederken yönetmenin yaşanan durumlardan çatışma elde etmeye çalışmasına odaklanıyoruz. Ancak film skeci andıran yapısıyla senaryo anlamında çıkmaz sokağa çıkan bir hikaye kurgusunda boğuluyor. Anlık mutlulukları vaat eden yapım, ne kadın erkek ilişkilerine dair yeni bir şey söylüyor ne de söylenenleri geliştiriyor. Yönetmen kendince eğleniyor. Vasatın ötesine geçemiyor.

Haktan Kaan İÇEL

I’m Not Madame Bovary /Ben Madame Bovary Değilim

Bir kadının on yıllık bir süreci kapsayan süreçteki hukuk savaşını anlatan film, bürokrasinin ve devletin engellemelerine karşın bir kadının isyanına seyirciyi davet ediyor. Stil sahibi çerçeve kullanımı filmin görüntü yönetimine doğrudan katkı sağlıyor. Böylece ortaya tadına doyum olmayan kadrajlar çıkıyor. Bir kara mizah olarak yorumlayabileceğimiz film, tekrarlara düşmese ve zamanını iyi kullansa başyapıt olabilirdi. Ancak bu iki neden filmin iyi film olmakla yetinmesine olanak sağlamış.

Haktan Kaan İÇEL

Playground / Oyun Alanı

Kamerasını çocukların üzerine doğrultan yapım, küçük yaştaki çocukların şiddete eğilimlerini ve insanı rahatsız edecek derecedeki ahlak problemlerini öne çıkarıyor. Filmdeki gerçekleştirilen ahlak dışı eylemleri yaşamın rutin bir olayıymışçasına büyük bir doğallıkla gerçekleştiren ana karakterlerin sakinliği tüyler ürpertici bir deneyim yaşamınızı sağlıyor. Şok edici finaliyle hep filmlerde masum gösterilen çocuk algısını tersyüz ederek farklı olmayı başarıyor.

Haktan Kaan İÇEL

Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var

Oyuncu Rıza Sönmez’in Kars’ta çektiği Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar romanı da Var, alışılagelmedik ismiyle dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Sönmez’in bu ilk kurmacası tıpkı isminde yaptığı nükteyi devam ettiriyor. Filmin başından sonuna kadar yer yer belgesel izliyormuş hissiyatını unutturacak mizah anlayışı çok başarılı. Kars’ı hem böylesine içten hem de sıkıcı olmadan hatta eğlenceli anlatmak hakikaten takdir edilesi. İlk defa karsız bir Kars ile bizleri karşılaştırması da ayrıca dikkatlerden kaçmaması gereken filmin, özellikle Kar romanını okuyanlara güzellikleri olduğunu tahmin edersiniz sanırım. Yüzünüzden gülücüklerin eksik olmadığı, sevimli bir filmcik olarak tarif etmek istediğim bu film için Sönmez’i kutlamak gerek.

Tuba BÜDÜŞ

Ghost in The Shell

Gelecekte, çok da uzak olmayan bir tarihte 2029 yılında insanlık, cyborglar, robotlar, yapay zekâ sistemleri gibi türler yeryüzünde bir arada yaşamaktadır. Hackerlar ise çağın en büyük baş belalarıdır. Özellikle de Kuklacı ve onun hacker grubu fazlasıyla sıkıntı yaratmaktadır. Peki, Kuklacı ile kim soluksuz bir mücadeleye girecektir? Bir cyborg olan Motoko için bu mücadele hem Kuklacı’ya hem de kendi varoluş sancılarına yöneliktir. Hatta ve hatta Motoko’nun bu mücadelesinde, onun hüzünlü hali, yaşadığı hayatı ve yapısını, benliğini sorgulaması, çok daha öne çıkmaktadır.

Bir yandan yaşamın gideceği akıl almaz sonlardan birinin senaryosuna hayat vermesi bir yandan da felsefi dokunuşlarla varoluş sancılarına tanıklık eden film, tüm bunları bize anime dünyasında sunarak bana kalırsa etkisini zirveye taşımaktadır.

Tuba BÜDÜŞ

Scarlett Johansson’ın başrolündeki Hollywood uyarlamasının vizyona girmesiyle yeniden gündeme gelen Ghost in the Shell anlatmak istedikleriyle anime dünyasının en içi dolu filmlerinden. Geleceğe dair en büyük soru işaretlerinden olan yapay zekanın teknoloji gelişmesiyle benlik, bilinç kazanabileceği varsayımını dert edinen Ghost in the Shell başta Matrix olmak üzere birçok filme de esin kaynağı olmayı başarmış bir anime.

İbrahim TOSYALI

Memorias del subdesarrollo /Azgelişmişliğin Anıları

Küba devriminden sonraki sürece, farklı bir pencereden bakan Memorias del subdesarrollo, hedefine hem kapitalizmi hem de sosyalizmi koymakta. Burjuvazi sınıfından olan Sergio, tüm ailesi ve arkadaşlarının ABD’ye kaçmasına rağmen kalmayı tercih eder. Sergio’nun Küba’da kalması sanılacağı gibi bir idealist yaklaşım değildir asla. Karakterimiz ne kapitalist bir ülkede yeni bir yaşama ne de sosyalist bir ülkede yeni bir doğuşa katılmaya isteklidir. Sergio, suya sabuna dokunmadan, çoğunluklara kapılmadan dışarıdan her şeyi izleyen ve eleştiren konumda olmayı tercih eder; tıpkı evinin balkonundan Küba’yı seyretmesi ve kendi kendine konuşması gibi. Bu anlar tam da Sergio’nun ülkesine, insanlara olan yaklaşımının özetidir. Filmin bakış açısını temsil eden karakterimiz giden yakınlarının arkasından kendini rahatlamış hisseden, ülkesindeki vatandaşlarını da her daim gelişmemiş oldukları nedeniyle eleştiren, insanlarla iletişime sadece cinsellik boyutunda ihtiyaç duyan biri.

Fransız Yeni Dalgası’ndan birçok yönüyle esintiler taşıyan Memorias del subdesarrollo, tek bir karakter üzerinden derdini açık eden, hakkı tam verilmemiş bir eser. Muhteşem kurgusu, ses kullanımı ve sanat eserleri üzerinden kurduğu evren çok başarılı. Sık sık bir Godard filmine ışınlanmışsın hissiyatını vermekten de kendini alamamış bu Yeni Dalga hayranı filmi, izlemiş olmanın verdiği mutluluk tarifsiz.

Tuba BÜDÜŞ

Una Noche De Amor / Aşk Gecesi

Arjantin’de gişe rekorları kıran film evliliklerinin 12. yılındaki çiftin ilişki dinamiklerini bir geceye sığdırarak aktarıyor. Yönetmen Guerschuny, aralara serpiştirdiği geçmişe dair sahnelerle LeonelPaola çiftinin bugüne kadar neler yaşadığını ve nasıl insanlar olduğunu öğrenmemize izin vermiş. Böylelikle ikili arasındaki konuşmalarda konuyu ve haklı – haksız tarafı anlamamız kolaylaşıyor. Çoğunlukla ana çiftin kendi aralarında ve çevresiyle kurduğu diyaloglar üzerinden ilerleyen film romantik komedi olmaktan çok bir durum komedisi. İkili ilişkilerdeki klişelerle de dalga geçmeyi ihmal etmiyor. İyi vakit geçirmek için doğru filmlerden…

İbrahim TOSYALI