23.05.2016

VİZYON DIŞI: Love

Kimilerine göre günümüzün en aykırı yönetmenlerinin başında geliyor Gaspar Noé. Bugüne kadar çektiği filmlere baktığımızda sınırları zorlayan bir yapısı olduğunu, aslında tam da bu sebeple herhangi bir sınırı olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Filmlerinde şiddet, cinsellik, uyuşturucu gibi olayları tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren yönetmen, adalet, ölüm ve ahlak gibi kavramları da tartışmaya açıyor. Halüsinasyonlar, kullanılan ışıktaki kırmızı tonun ağırlığı, kameranın devamlı hareketli oluşu ve tercih edilen müziklerle; Gaspar Noé filmleri baş döndürücü ve mide bulandırıcı bir etki yaratabiliyor. Gaspar Noé’nin yaratmış olduğu bu atmosferi sevenler onu deha olarak görürken; bazıları ise dayanamayıp salonu yarıda terk ediyor. Önce afişi, ardından yayınlanan fragmanı ile hemen hemen bütün sinemaseverler tarafından merakla beklenen ve 68. Cannes Film Festival’inde ‘Yarışma Dışı bölümünde’ gösterilen, geçtiğimiz günlerde de Angelika Film Center’da “3D” olarak izleme şansı yakaladığım Gaspar Noé’nin son yapımı Love, böylelikle bu hafta vizyon dışının konuğu oluyor.

Amerika’dan Paris’e sinema okumaya giden Murphy, bir okul partisinde Electra ile tanışıyor. Love, ikilinin yaşadıkları üzerine hikayesini oturtuyor. Arka planda ise, Murphy’nin başka birini hamile bırakması nedeniyle Electra’nın onu terk etmesi ve bunun üzerine Murphy’nin yaşadığı çaresizlik, Electra’ya ulaşma çabası, baba olmanın getirdiği sorumluluk ile aşkının peşinde koşma isteği arasında sıkışıp kalması gösteriliyor. Filme adını da veren “aşk” kavramı, ikilinin beraber oldukları dönem ile Murphy’nin kendi iç sesini dinlediğimiz yalnız olduğu zamanlar üzerinden anlatılıyor. Cinselliği bir kenara bırakırsak Gaspar Noé’nin belki de “en uslu durduğu” filmi olduğunu söyleyebiliriz Love’ın ya da sadece cinselliğe odaklandığını belirtebiliriz. Genel olarak cinsellik de birbirini seven iki kişinin arasında yaşananlar olarak yansıtılıyor. Bunun yanında farklı cinsel deneyimleri de gösteriyor yönetmen. İkilinin yaşadığı bu cinsel deneyimler sonrası yaptıkları konuşmalar, Murphy’nin Electra’ya oranla daha sınırlı ve katı olması (Murphy’nin bazı sahnelerde gösterdiği direnme durumları gibi) ile bazı durumlarda aşırıya kaçan kıskançlıkları üzerinden kadın-erkek bakış açısının farklılığına mı dikkat çekmek istiyor, diye sorgulatıyor izleyiciye Noé. Gösterilen cinselliği rahatsız bulanlar ve salonu terk edenler yine olacaktır ancak yönetmenin bu sahnelerin atmosferini yaratırken kurduğu estetik biçim ile oyuncuların doğal performansı birleşince ortaya gerçekçi sahneler çıkıyor. Hatta yönetmenin bir röportajında sorduğu “yaptığınız şeylerden neden utanıyorsunuz?” sorusu anlam kazanmış oluyor. Hatta filmden sonra “ucuz” bulduğum “birbirine ‘sahip’ çıkma, ‘koruma’ gibi sevgi dolu sözler yerine sadece bedenleri mi izleseydik” diye geçiriyorum aklımdan.

Hikâyeye paralel zaman doğrusal olarak ilerlemiyor, kameranın hareketliliği ile kırmızı ışığın kullanımı diğer filmlerine oranla çok küçük kalıyor. Murphy karakterinin en sevdiği filmin 2001: A Space Odyssey olması ve çekmek istediği filmde de bol sperm ve kan göstermek istemesi; seyirciye bir an Gaspar Noé’nin kendisini izliyormuş hissi veriyor. Bunun yanında yönetmen hem Gaspar hem de Noé ismine yaptığı göndermelerle kendisiyle uğraşmayı sevdiğini bir kez daha gösteriyor.

Nymphomaniac‘ın vizyona girmesinin yasaklandığı ülkemizde Love’ın vizyondaki yerini alıp alamayacağı da başka bir merak konusu. Eğer alırsa da Gaspar Noé, yine tartışılan isim olarak bütün ilgiyi üzerine çekmeyi başaracak gibi duruyor.