05.01.2020
Marriage Story: “Hayat Şiddetli Akan Bir Nehirdir”
Noah Baumbach Sineması
“Marriage Story”, “Frances Ha” (2012) ile adını geniş kitlelere duyuran Amerikalı yönetmen Noah Baumbach‘ın Netflix yapımı son filmi. Yönetmenin filmografisine göz attığımıza, aile ve kadın erkek ilişkilerine odaklanan filmlerinin bolca olduğunu görüyoruz. Frances Ha ile başlayan süreçte kendi ayakları üzerinde duran, mücadele eden kadını merkeze alan filmler yapan yönetmen, bu filmlerde Greta Gerwig ile ortak çalışmıştı. Yine Adam Driver ile çalıştığı ve kadrosunda Ben Stiller, Naomi Watts gibi oyuncular barındıran 2014 yapımı “While We Are Young” filmiyle orta yaşlı bir çift ile genç bir çift arasındaki ilişkiyi odağına alarak kuşaklar arası çatışmayı perdede taşımıştı. Yönetmenin 2005 yılında vizyona giren “Mürekkep Balığı ve Balina” filmi modern bir çekirdek aile eleştirisiydi. Marriage Story’i, Baumbach’ın kadın erkek meselelerine bakış açısı, modern aile dinamiklerini analiz beceresi altında incelendiğimizde, bana göre yönetmenin en iyi işi. Noah Baumbach artık rüştünü ispatlamış bir yönetmen, ne çekerse izleriz dediklerimizden.
Satırlara Sığmayan Geçmiş
Filmin girişi, çiftin evliliklerini kurtarmak adına birbirleri hakkında yazdıklarını, canlandırma olarak ekranda gördüğümüz sahnelerden oluşuyor. Charlie (Adam Driver) ve Nicole (Scarlett Johansson) etkilendikleri özellikleri, ilişkileri içindeki onları mutlu eden küçük detayları, hayatın onları nasıl sürüklediklerini yazdıkları mektuplarla anlatıyorlar. Bir nevi onların henüz mutlu oldukları hayatlarına girerek onları tanıyor, boşanma önceki süreçte nelere sahip olduklarını öğrenmiş oluyoruz.
Teknik olarak fotoğraf imgesini, mutlu anların kameraya alınışı bir nevi, genişleten yönetmen, kadın ağzından erkeği, erkek ağzından kadını tanıma imkânı veriyor seyirciye. Bu etkileyici ve bizi içine çeken giriş sahneleri oldukça doğal ve samimi. Eski bir fotoğrafa bakmak, tanımadığımız insanların fotoğraf ya da video albümünü karıştırmak gibi.
Evliliğin Bıraktığı İzler
Charlie ve Nicole on yıldır birlikteler, New York’ta yaşıyorlar. Kendi tiyatroları var, Charlie yönetmen, Nicole oyuncu, işleriyle de birbirlerini tamamlıyorlar. Charlie’in tiyatrosu bağımsız oyunlar çıkartıyor, sanatsal yönü yüksek oyunlar, Nicole eski bir film yıldızı, arayış içinde olduğu dönemde kocasıyla tanışması onun için dönüm noktası. Kendisi için düşlediği hayatın bağımsız bir tiyatroda oyuncu olmak olduğuna karar veriyor. Nicole Los Angeles’tan New York’a taşınıyor, star olabileceği ışıltılı hayatını geride bırakıyor.
Son oyunlarını Broadway’e taşıma arifesindeler, Nicole her zaman olduğu gibi başrolde. Fakat Los Angeles’te bir diziden gelen teklif Nicole’u uzun uykusundan uyandırıyor. Çocuğunu da alıp Los Angeles’e gitmeye karar veriyor. İnandığı hayali kâbusa dönüşen kadın, on yıl boyunca kendisini kocasına adadığın, o ne isterse yaptığının farkına varıyor ya da buna inanmak istiyor. Kendi hayatı için, kendisine alan açabilmek, bir kez olsun istediği bir şeyi yapabilmek ve kocasının karşısında durmak için dizi teklifini son şansı olarak görüyor, bu şansa var gücüyle sarılıyor. İkisi arasında büyü böylece bozuluyor, birbirlerini iyi anladıkları düşündükleri ilişkileri karmaşıklaşıyor, avukatların işin içine girmesiyle boşanma hikâyesi velayet savaşına dönüşüyor.
Charlie Kaufman’ın baş yapıtı 2008 yapımı Synecdoche New York (New York Yanılsamaları) filmi de tiyatro yönetmeni bir adam ile karısının ayrılma hikayesi ile başlıyordu ki Charlie Kaufman tarzıyla hayli absürtleşen film uzun yıllara dağılan hikayesiyle odağını yalnız bir adama, aslında yalnız bir insana çeviriyordu. Marriage Story ana hikâyesi ve bazı ayrıntılarıyla Kaufman’ın filmine bir nebze yakın bir yerde duruyor diyebilirim.
Diyaloglar ve Ayrıntıların Gücü
Film, güçlü diyaloglar üzerine kurulu, diyaloglar uzun sekansların içinde yüksek ritm ve duygu içinde baş döndürücü. Bu sahneler, örneğin karı koca arasındaki tartışma sahneleri, kadının avukatına içine döktüğü sahne, dramatik açıdan filme teatral hava katmasının dışında, etkili oyunculuklar ve arkasına yaslandığı içi dolu usta işi diyaloglarıyla seyircinin ilgisini diri tutmayı başarıyor.
Filmin başlangıç sahnelerinde gördüğümüz, evlilik hayatlarının dışında, eskiye dair tüm bu boşanma işkencesinde, geçmişte neler olduğunu hep bu diyaloglardan öğreniyoruz. Flashback sahnelerinin kolaycılığına kaçmayan yönetmen, duyguyu anda tutmayı deneyerek, geçmişin insanın üzerinde bıraktığı hisleri, diyaloglar üzerinden anlatmaya çalışıyor. Yaratılan bu güçlü atmosfer, karakterlerin teklemeyen oyunculukları da işin içine girdiğinde, son derece doğal, gerçeğe oldukça yakın bir hikâye izlemimize olanak sağlıyor. Noah Baumbach, kaleminin kıvraklığı ile kamerasının ritmini aynı çizgide birleşerek, hayatın içinden bir öyküyü, hayatından içinden çıkmadan sinema diliyle anlatmayı başarıyor.
Bir parantez açmak gerekirse, filmi güçlü kılan, ilişkilerdeki küçük ayrıntılardan, hayatın bütünü oluşturan ince ayrıntıların güzelliğinden bahsetmeden olmaz. Nicole’un kocasının ve çocuğunun saçlarını kesmesi, onun yemek seçemezken ne yiyeceğine karar vermesi, Charlie’in oğluna oyuncak tabanca almaması, Nicole’un evin içinde bıraktığı yarım kalmış bardakları, Charlie’in Monoply oynarken ki hırsı, Nicole’un, oğulları Charlie’in kucağındayken onun ayakkabılarını bağlaması, bizim de hayatımı sarmalayan, insanların içindekini cevheri ortaya çıkartan, karşımızdakinin nasıl biri olduğunu öğrendiğimiz ayrıntılar, bizi var eden şeyler…
Hayat Şiddetli Akan Bir Nehirdir
Noah Baumbach, gözetleyen kamerasıyla Charlie ve Nicole’un hayatına dokunarak aynı zamanda başkalarının hayatına da var ediyor, her şey ne kadar kötüye giderse gitsin yine de umutlu olacağımız, yaşamın büyüsünden, küçük şeylerden keyif alacağımız bir hayat. Marriage Story ne evlilik hikâyesi ne de boşanma hikâyesi, hayatın içinden bir keşif, akıp giden bir nehirde boğulmama çabası, inatla ve umut ederek.