01.06.2017
Modern Klasikler: Brokeback Mountain
Aşkın Doğa ile İmtihanı
Uzakdoğulu yönetmen Ang Lee’nin 2005 yılında çektiği Brokeback Mountain, beklenenin üstünde başarı göstermişti. Oscar başta olmak üzere birçok festivalden eli kolu dolu dönen film, Lee’nin de yükselişinin sinyallerini vermişti. Ayrıca sadece yönetmen olarak değil oyunculuklar anlamında da yıldızlar geçidi niteliğinde olmuş bir film Brokeback Mountain. Özellikle Jake Gyllenhaal o günkü oyunculuk performansı ile vadettiği umudu boşa çıkarmadı; son yılların en iyi aktörleri arasına yerleşti. Ki Oscar’ı kazanması da çok uzak olmasa gerek. Maalesef ki filmin bir diğer başrol oyuncusu Heath Ledger, 2008 yılında aramızdan ayrılarak sinema serüvenine devam edemedi. Şayet yaşasaydı Ledger’in yolu da fazlasıyla açıktı, tıpkı filmin diğer oyuncuları Michelle Williams ve Anne Hathaway gibi.
Amerika’nın Brokeback dağlarında iki erkeğin kendini bulma hikâyesi olan film, aynı zamanda western türünden de beslenir. Ennis ve Jack’in yolları mevsimlik iş için çıktıkları Brokeback dağlarında kesişir. İkisinin az çok planlanmış bir hayatları vardır. Ne var ki içinde bulundukları uçsuz bucaksız, dingin doğa onları planlarından hariç yollara saptırır. Özellikle Ennis gibi suskun, içe kapanık, yeniliğe asla açık olmayan, fazla erkeksi birini bile yoldan çıkarmayı başaracak bir büyüye sahiptir Brokeback dağları. Jack ise hayatı boyunca yeniliğe açık olmuş, çılgın, gözü kara bir karakter olduğundan dolayı zaten doğaya ve hayatın akışına kendini hemencecik bırakır. Dağda çobanlık ve bekçilik yapan Ennis ve Jack her ne kadar erkeksi tavırlar takınsalar, at üstünde marifetlerini sergileyip, atar yapınca kavga etmekten çekinmeseler de duygularının sesine kulaklarını tıkayamazlar. Aşkın ne zaman ne yer ne de cinsiyet tanıdığını, aşkın bunların hepsinin üstünde yer alan bir gerçek olduğunu yaşayarak tadar ve anlarlar. Ve bu sürpriz aşk ilk başlarda kabulleniş noktasında özellikle Ennis’i zorlasa da direnmenin âlemi olmadığını o da anlar.
Her ne kadar film bize Ennis ve Jack’ın hayatını göstererek ilerici bir şey yapıyor gibi algılansa da alt metinde söyledikleri pek de hoş değil. Jack ile Ennis ilk birbirleri ile seviştikleri gecenin sabahı sürüdeki koyunlardan birinin kurt tarafından yenilmesi ya da aşkını özgürce yaşamak isteyen Jack’in cezalandırılması; yanlış yollara sapanların sonu böyle olur demek istiyor. Oldukça ilerici bir film yapıyormuş gibi gözükerek alttan alta farklı mesajlar veren bir film Brokeback Mountain. Lee, sağ gösterip sol vuruyor tabiri caizse. Ayrıca Jack ve Ennis’in eşlerini mağdur olarak çizmesi de cabası. Burada da yine bunu yapan erkeklerin kadınlara da üzüntü yaşattığını onları zor duruma soktuğunu dile getiriyor Lee. Son olarak daha muhafazakâr karakter olan Ennis’in hayatının öncelikli olarak izlenmesi filmin aslında onun hikâyesiymiş gibi gösterilmesi de çok kasıtlı bir hareket; çünkü yönetmen Ennis ile özdeşlik kurmamızı istiyor. Özgürlükçü, daha rahat davranan Jack ile katharsis yaşatmak istemez Lee izleyiciye. Görüldüğü gibi Lee’nin dili çok sıkıntılıdır bu açıdan. Aslında şaşırmamak gerek; Hollywood’a transfer olmuş bir yönetmenden tam da Hollywood tarzı hareketlerdir bunlar.
Çatışmasını toplumsal değer yargıları ile Jack ve Ennis asındaki aşk arasında kuran film; doğanın muhteşem sunumu, başarılı oyunculukları, türler arası mükemmel uyumu ile çok başarılı bir yapım. Ayrıca film özellikle Ennis üzerinden sınıf meselesine de değinir. Ennis’in ekonomik olarak yaşadığı sıkıntılar hep var olur. Jack’in ise zengin kayınbabası karşısında uzun yıllar sinmek zorunda olması ise oldukça sinir bozucu. Ne var ki oldukça sıkıntılı olan dili her şeyi eksik bırakıyor gibi.