31.05.2017

SİNEFİL GÜNLÜĞÜ: A Safe Place (1971)

Who is Henry Jaglom? (1997) adlı bir filme de konu olan İngiliz yönetmen Henry Jaglom,  Amerikan Bağımsız Sineması’nda çoğu gömülü yirmiye yakın uzun metrajlı filmle kendine has bir yer edinmiştir. Columbia Pictures’ın o dönemde yanında olduğu ve Amerika’da kasırga gibi hızla yayılan ve zamanla birer külte dönüşen 1968-1972 aralığında çekilen 7 filmlik bir seriyle (Head, Easy Rider, Five Easy Pieces, The Last Picture Show, Drive He Said, The King of Marvin Gardens ve A Safe Place) BBS Film şirketi, zamanında büyük ses getirmişti. (Şirket, 1974’teki Peter Davis’in Vietnam Savaşı üzerine yaptığı unutulmaz belgeseli Hearts and Minds’tan başka önemli bir projeye hayat vermeyecekti)

Filmin başrollerinden birinde olan ve yönetmenin yakın arkadaşı Orson Welles ve Jaglom’un birlikte yedikleri yemeklerdeki sohbetlerini (Bunun bir benzeri sinema örneği de Malle’un My Dinner with Andre’siydi) Peter Biskind, bir kitap haline getirip yayımlamıştı. Bir grup arkadaşın yaptığı bu kurmaca filmler, birkaçı hariç yıllarca gömülü kalmıştı. A Safe Place de bu gömülü kalanlardan biriydi.

Bu avangart filmin henüz başında sihirbaz (Orson Welles) şu sözleri söyler:  “Dün gece bir rüya gördüm. Rüyamda uyuyordum ve uykumdaki rüyamda, uyanıp tekrar uyuduğumu gördüm.”  Film de tıpkı bu şekilde karmaşık bir kurguyla, rüyayla gerçeğin iç içe geçtiği, zaman sıçramalarıyla geçmişi ve bugünü harmanlayan, oldukça cesur ve deneysel bir çalışmadır. Aynı zamanda yönetmenin de ilk filmidir.

Film, Noah (Tuesday Weld) adlı oldukça hassas ve obsesif bir kadının bugününe ve geçmişine bakar. Henüz çocukken evlerinin karşısında, kendisine çeşitli numaralar yapan bir sihirbaz  kendisine maket bir gemi (Nuh’un Gemisi) gümüş renkli bir küre ve bir de yıldız şeklinde yüzük verir. Filmde bu âna, birçok kere flashback’le geri döneriz. Noah, geçmişte yaşadığı olayları unutamamış ve sürekli gerçek dünyayla paralel yaşadığı hayal dünyası yüzünden,  mutlu bir kadın olamamıştır. Zamanla nevrotik bir yapıya bürünmüş, obsesif ve aşırı hassas birine dönüşmüştür. 

Noah, yine oturduğu bir parkta geçmişe dalmışken karşısına Fred (Phil Proctor) adında bir adam gelir ve kendisiyle tanışmak ister. Fred, oldukça mantıklı, naif, sevecen ve iyi huylu bir erkektir. Ama kendi kurduğu farklı kuralları olan dünyasında yaşayan Noah, örneğin  telefon numaralarını, numaralara karşılık gelen harflerle birleştirip kendine özgü yeni bir tür yaratan, her şeyi ‘kendine özel’ şekillerle, tabirlerle, kodlarla tanımlayan  oldukça marjinal bir karakterdir. Fred, sürekli bunların gereksiz olduğunu söylese de, Noah’a olan aşkı yüzünden hep geri adım atan taraf olur.  Noah, küçük bir kızken,  bir kere evlerinin çatısından uçmayı başardığını bile söyler Fred’e. Fred bunun çılgınca ve mantıksız olduğunu söylese de, elinden fazla bir şey gelmez.

Daha sonra Noah’ın sürekli aklında olan eski sevgilisine Mitch karakterine (Jack Nicholson) çevrilir kamera. Mitch ve Noah’ı evin çatısında sohbet ederken görürüz, paralel kurguyla Noah’ın odasında bulunan arkadaş grubundaki bir konuşmaya da kulak misafiri oluruz. Buradaki kadın, geçmişte başarısız bir intihar girişiminin ardından, kendi içindeki karanlığı kabullenip onun peşinden gitmiş, arada ‘acaba’ dese de, geri adım atmamıştır. Serseri grubu arkadaşlarına “Bir gün marketten çıktım ve etrafta beni gözleriyle ve sözleriyle taciz eden adamlar vardı karşımda. Onların yanında ‘güvende’ hissettim. Çünkü ondan önce kendimi bir an 45 yaşında, uzun bir palto giyen ve tecavüze uğrasa kimsenin umurunda olmayacak yaşlı bir kadın olarak görmüştüm ve bu bana çok aşağılayıcı gelmişti.” der. Kamera yeniden Noah ve Mitch’e döner, Noah: Beni özledin mi? diye sorar Mitch’e, Mitch’se: Özledim, evet. Çünkü saf bir kızsın. Saf kızlara istediğin şeyi yaptırabilirsin der.

Daha sonra Noah’ın Fred ve Mitch arasındaki gelgitlerini görürüz. Noah,  Fred’e, sevme konusunda yeteneksiz olduğunu ve bunun ailesinden kendisine miras kaldığını söyler. Ama Mitch, Noah’ı başka bir kadın için terk etmiş ve Noah’ı yaşayan bir ölüye çevirmiştir. Zaman zaman yine Noah’ın kendine olan zaafından faydalanmak için ziyarete gelen Mitch, son gelişinde Fred’le karşılaşacaktır. 

Kadınların, kendilerine değer vermeyen; ama serseri ruhlu ve görece daha renkli bir yaşam sürebilecekleri erkekleri; kendilerine değer veren,  daha sade ve minimalist erkeklere tercih edip kendi yıkımlarını hazırlamaları üzerine, incelikli; ama içine girmesi zor, herkese hitap etmeyen, büyüleyici kurgusuyla, rüya gibi atmosferiyle,  oldukça deneysel bir çalışma ‘Güvenli Bir Yer’

Tuesday Weld’i, bir yıl önce başrolde oynadığı ve John Frankenheimer’ın kült filmlerinden olan I Walk the Line’ındaki (Sevgilimin Oyunu, 1970) hayat verdiği karakteri Alma’dan sonra, yine benzer bir rolde görürüz. Ayrıca bu filmdeki oynadığı Noah (ve Susan) karakterinin de, N. Roeg’un 1980’de çektiği unutulmaz filmi Bad Timing’in (Kötü Zamanlama) Milena’sına ilham kaynağı olduğu şüphesiz.

Not: Lost dizisinin hayranları, ‘Shannon’ karakterinin 1. sezonda söylemiş olduğu ve Finding Nemo’nun Fransızca versiyonunda da fonda çalan, Charles Trenet’in ‘La Mer’ adlı şarkısını, bu filmde sıkça duyacaktır.

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=dT-9eeQz17A”]