12.12.2019

Sinemanın En İyi İkilileri: Marty McFly & Emmett Brown

Geleceğe Dönüş’ün yaratıcılarından Bob Gale, Marty ve Doc Brown’ın ilk kez nasıl bir araya geldiğini
şöyle açıklıyor: “Bunu filmde hiç açıklamadık. Marty’e hep Doktor Brown’ın tehlikeli ve çatlak olduğu
ve kendisinden uzak durması gerektiği söylenmiştir. Marty ise 13-14 yaşlarında bir ergenken doktorun
neden tehlikeli olduğunu öğrenmeye karar verir ve doktorun laboratuvarına gizlice girer. Doktorun
laboratuvarında gördüğü ilginç ve harika aygıtlardan büyülenir. Emmett Marty’i laboratuvarında
görünce Marty’nin kendisinin harika biri olduğunu düşünmesi ve onu olduğu gibi kabul etmesi onu
mutlu eder. İkisi de kendi çevrelerinde yüz karası olarak görülmektedir. Doktor deneylerinde yardımcı
olması, laboratuvarla ve köpeğiyle ilgilenmesi için Marty’e yarım günlük iş verir. Dostlukları böyle
başlar.” Bu kadar yakın dost olup Marty’nin zaman makinesinden daha önce haberinin olmamasını
pek inandırıcı kılmayan bir açıklama olsa da, ilk bakışta yakın dost olmaları şaşırtıcı görünen bir ikilinin
ilk karşılaşmalarına dair makul bir açıklama sayılabilir Bob Gale’in sözleri. Bir yandan da, Marty’nin de
merak duygusundan doktor kadar nasibini aldığını gösteriyor.

Marty McFly zaman yolculukları, gitarı, ceketi ve kaykayıyla 80’lerin gençlik ikonu ve bir neslin
çocukluk kahramanı. Michael J.Fox’tan önce bu rolü oynaması için seçilen Eric Stoltz’un performansı
bu rol için fazla ciddi bulununca Michael J.Fox seçilmiş ve Michael J.Fox Marty McFly rolüne kattığı
parlak anlarla ölümsüzleşmiştir. Geleceğe Dönüş serisinin ilk filminde Marty’i sıradan bir Amerikalı
liseli ergen olarak görürüz. Orta sınıf (ve ilk anlarda sıkıcı ve bayağı da mutsuz görünen) bir ailenin
çocuğudur, aklı fikri kız arkadaşı Jennifer’dadır, bir grubu ve hayalleri vardır ve geç kaldığı için
müdürün hışmına uğramasından anladığımız kadarıyla okulla arası da limonidir. Okulun ve mahallenin
popüler çocuğu olmadığı barizdir.

Doktoru ilk gördüğümüz anda ise karşımızda tartışmasız yalnız, eksantrik ve gizemli bir karakter
olduğunu anlarız. Jules Verne hayranı bir doktorun projelerine ve deneylerine yön veren en önemli
özelliği elbette hayalperestliğidir. Bir ikili olarak kaykaycı ve gitar çalan bir ergenle Einstein saçlı,
çılgın, orta yaşlı bir profesörün dostluğu ilk bakışta tuhaf bir kombinasyon gibidir. Marty’nin de
Doktor Brown’ın da hayalperest ve geleneksel toplumla sorunları olan karakterler olması
dostluklarının temelini sağlam kılan özellikleridir.


Dr. Emmett Brown’ı canlandıran Christopher Lloyd’un karikatürize, çılgın, asosyal bir bilim adamı
olarak kalabilecek bir karaktere sempati, eğlence, romantizm ve hinlik katması serinin başarısını
artıran en önemli yanlarından da biridir esasında. Bütün servetini zaman makinesi projesi için
harcayan patlak gözlü ve kabarık beyaz saçlı doktor merak duygusunu asla yitirmemiş çocuk ruhlu
biridir hep. Christopher Lloyd çılgın karikatürize bilim adamı klişesini yıkmıştır ve bazılarınca serinin
asıl kahramanıdır. Asosyal yanlarını ise Marty dengeler, tabii zaman yolculukları sırasında Marty
ortalığı daha da karıştırmadığı müddetçe. İşin içine Clara girince de daha farklı bir doktor çıkar
karşımıza.

Marty’nin ailesi, arkadaşları ve kız arkadaşı var. Doktor ise göründüğü kadarıyla yalnız. Bir asistan ve
güvenilir bir sırdaş olarak Marty’nin varlığının doktorda olumlu bir etki yarattığını görüyoruz. Marty
için de doktor saygı duyduğu ve zaman yolculuğu çılgınlıkları başlayınca yaşamının vazgeçilmez bir
parçası olduğu bir akıl hocası haline geliyor. Kendisini yanlışlıkla 1955’te bulan Marty’nin doktorun
1955’teki halini ziyaret edip ondan yardım istemesinin ise ikilinin dostluğunu zamanda bir döngü
haline getirdiği de kabul edilebilir elbette. Ne de olsa Doc Brown Marty daha doğmadan onu
tanımaktadır artık ve olacakları da Marty’nin malum mektubu sayesinde bilmektedir. Yaşamının belki
de en önemli icadının getirebileceği tehlikelere karşı da gözlerini dört açar.


Serinin başarısını artıran en önemli unsurlardan biri, Marty McFly ve Doktor Brown’ın dinamik bir ikili
olmaları ve kriz anlarındaki muhteşem uyumları. Bu seride krizden bol bir şey de yok çok iyi bildiğiniz gibi. Marty 1955’te anne ve babasıyla karşılaşıp ortalığı pek güzel karıştırdıktan sonra doktorun
yanına gider. Kendi varlığını ve geleceğini tehlikeye atmasının yarattığı krizden Doktor Brown
sayesinde kurtulacaktır. “Doktor sensin, doktor!” Akıl hocası Doc Brown’ın yaratıcılığı ve hep bir b
planının olmasıyla da, ister 1950’lerin karton ve pastel dünyasında olsunlar, ister 2010’ların dijital
dünyasında ya da 1880’lerin Vahşi Batısında, Geleceğe Dönüş’teki şenlikli hava hiç bitmez. Marty’nin
korkak tavuk takıntısı da zaman yolculuklarında karmaşayı artıran bir başka özelliğidir ama özgüven
problemini ve kendini kanıtlama takıntısını çözmesi için sadece doktorla birlikte değil, kendi benliğiyle
de mücadele etmesi ve DeLorean’la zamanın içinde epey bir savrulması gerekecektir. Doktor Brown
da Marty’nin kendini kanıtlama arzusunun zaman makinesinin yanlış ellere geçmesi kadar çetrefilli
sonuçlara yol açabileceğini bildiğinden Marty’i geleceğe, 2015’e götürür ve değişimin önemini
anlamasını sağlamaya çalışır.

Geleceğe Dönüş serisini unutulmaz kılan macera, gizem, komedi, neşe, eğlence ve dostluk anlarının
harika birleşimi en çok Marty ile Doktorun birlikte göründüğü sahnelerde hissedilir. Üç filmin ve tüm
o zaman yolculuklarının sonunda ise ikisinin de artık aynı insan olmaması, izlediğimiz seriyi herhangi
bir zaman yolculuğu macerasından daha özel kılıyor. Marty ve Emmett arasındaki yakınlık ve güven
sayesinde Geleceğe Dönüş hep sevgi ve sempatiyle anacağımız bir seri olacak.