06.01.2017
Snowden: Hainliği Göze Alacak Kadar Kahraman
Citizenfour’dan bağımsız düşünülemez
21. yüzyılın en önemli figürlerinden biri, Edward Joseph Snowden. 2013 yılında İngiltere’nin en köklü gazetelerinden The Guardian‘a Ewan MacAskill aracılığıyla ulaştırdığı belgelerle dünyanın gündemine oturan Snowden, bu sızıntının ardından bulunduğu Hong Kong‘tan Rusya‘ya geçiş yaparak sığınma talebinde bulundu. Rusya’da oturma iznini bir sene içinde alan Snowden, Rusya – ABD gerilimini artırırken ABD‘nin 9/11 sonrası özel hayatın gizliliğini hiçe sayan uygulamalarını da tüm dünyaya ifşa etmiş oldu. Böyle bir figürün hayatına mercek tutan filmin yönetmeni olarak da Oliver Stone isminden başkasını düşünmek saçma olurdu.
Snowden filmini 2014’te yayınlanan ve Edward Snowden’ın bizzat iletişime geçerek sızıntıyı gerçekleştirmesi için yardım aldığı Laura Poitras belgeseli Citizenfour‘dan bağımsız düşünmek biraz zor. Filmi belgeselden bağımsız düşünmeye çalışınca elimizde ortalama üstü, zamansız ilerleyen kurgusuyla sürükleyici bir biyografi filmi var. Ancak olaya hakim, Citizenfour’u izlemiş biri olarak Snowden’ın merak edilenleri anlatmada ne denli başarılı olduğu soru işareti. Üstelik çoğu Stone filminde karşımıza çıkan gereksiz dramatik ögeler de cabası.
Citizenfour, Snowden’ın geçmişine ya da onu bu eyleme iten motivasyona pek değinmeden bu verinin anlamını ve ABD’nin özel hayatın gizliliğini belli bahanelerle nasıl hiçe saydığını gösteriyordu. Oliver Stone, bu konuyu flashback’lerle kurulu bir anlatımla aktarmayı seçmiş. Belgeseldeki zaman diliminde açılan film, Snowden’ın Hong Kong’ta bir otel odasında yönetmen Poitras, ABD’li gazeteci Glenn Greenwald ve The Guardian’dan MacAskill’e anlattıklarıyla geçmişe dönüş yapıyor.
*Yazının bundan sonrası filmin içeriği ile ilgili bilgiler veriyor
Edward Snowden milliyetçi, ülke aşkıyla yanıp tutuşan bir askerdir. Eğitimler sırasında geçirdiği bir kaza sonrası askeri kariyerini yarıda bırakmak zorunda kalan Snowden, zekası ve eğitimi ile önce CIA, devamında da CIA’e bağlı birçok birimde siber güvenlik gibi konularda bilgisayar uzmanı olarak çalışır. Snowden’ın kariyerinde ilerledikçe yüzleştiği gerçekler onun ülkesini ve kendini sorgulamasını sağlıyor. 9/11 sonrası “ulusal güvenlik” bahanesiyle ülkedeki tüm insanların sosyal medya, sms, e-mail, kredi kartı ve hatta webcam’ine erişim sağlayan ABD hükümeti karşısında kayıtsız kalamıyor. Snowden için bu sızıntı bir vatan hainliğinden çok ülkesinin dayandığı ilkelerin başında gelen özgürlüğün ihlalini açığa çıkarmak.
Snowden’ın film içindeki dönüşümü genellikle sevgilisi Lindsay ile diyalogları aracılığı ile yansıtılmaya çalışılmış ve haliyle eksik kalmış. Snowden’ın eyleme geçmesinden önceki yıllar süren kararsızlığını yalnızca özel hayat boyutuyla yansıtmak filmin belgesel sonrası doldurması gereken en büyük boşlukta yetersiz kalmasına neden oluyor. Düşündüğü gibi bir devleti olmadığını fark eden Snowden’ın ihanete uğradığını hissetmesiyle değişime uğrayan ruh hali ve arkasında her şeyi bırakacak kadar gözü dönecek bir karaktere evrimi seyircide aynı motivasyonu oluşturamıyor.
Tek Karaktere Odaklanan Bir Film
Oliver Stone, Edward Snowden’ın geçmişine odaklanırken diğer tüm karakterleri birer figüran gibi kullanıyor. Filmin 135 dakikalık süresinde ne kadar önemli olursa olsun bir karaktere bu denli yüklenilmesi tek taraflı bir anlatıma yol açıyor. Snowden’ın hayatında önemli bir yer tutan Lindsay’i yalnızca Snowden karedeyken görmemiz, yine aynı şekilde ufak bir iki sahne dışında Greenwald, Poitras ve MacAskill üçlüsünün otel odasına hapsedilişi filmin olumsuz yönlerinden. Oliver Stone filmlerinde bazen aşırıya kaçan Amerikan propogandası Snowden’da kendine pek yer bulamıyor. Rhys Ifans‘ın hayat verdiği Corbin O’Brian karakteri filmi güçlü kılan en önemli parçalardan biri olurken Nicholas Cage‘in canlandırdığı Hank Forrester ise Snowden’ın örnek aldığı kişi kontenjanından filme dahil olan ve altı dolmayan bir başka karakter.
Snowden’a hayat veren Joseph Gordon-Levitt oldukça başarılı. Bunda karakterin tok sesini layığıyla taklit etmesinin etkisi büyük. Shailene Woodley de Lindsay ile gözüktüğü sahnelerde iyi bir performans sergiliyor. Citizenfour’dan bağımsız düşününce zamansız anlatımı, müzikleri ve oyunculuklarıyla ortalama üstü bir biyografik film olarak bahsedebiliriz Snowden’dan. Ancak olayın global büyüklüğünü ve belgeseli düşündüğümüzde daha iyi aktarılabilir miydi sorusu kafalarda yer ediyor.