30.01.2023
The Banshees of Inisherin: Varolmanın Dayanılmaz Ağırlığı
Dikkat! Yazı filmle ilgili bazı sürpriz gelişmeleri ele vermektedir.
İnsanın üretme itkisini kamçılayan şey nedir? En nihayetinde üretmek öyle alelade yapılan bir iş olmasa gerek. Büyük bir özveri ve disiplin isteyen bir işten bahsediyoruz. Haliyle bunun için karşımıza çıkan olası engelleri bertaraf etmek de kaçınılmaz olur. Martin McDonagh imzalı The Banshees of Inisherin filminde ise “daha iyi” üretmek ve yaratmak için Padraic’le arkadaşlığını bitirme kararı alan ve kabuğuna çekilmek isteyen Colm ile Padraic’in hikayesine konuk oluyoruz. Colm kemanıyla çalacağı yeni bestesini tamamlamaya çalışırken Padraic’in ise Colm’un aldığı bu karar karşısında sarsılmasını derinden hissederiz.
Film sarsılmayla beraber bize Padraic’in bu karara ayak uyduramamasını ve karşı çıkmasını gösterir. Oysa Colm’un istediği şey çok basittir. Colm yalnız kalmak istiyor. Padraic ise bunu kabullenemiyor. Kendi yalnızlığı ile yüzleşmek de kabullenemediği şeylerden bir tanesidir. Bir tarafta yalnız kalmak isteyen bir adam varken diğer tarafta yalnız olan bir adam var. Film, “yalnız kalmak” ile “yalnız olmak” arasındaki o ince çizgiyi iki başkarakter tarafından çok güzel yansıtır. Bu iki kavram birbirinden çok farklı anlamlara kapı açar.
Paylaşıl(a)mayan Yalnızlık
Yalnızlık kavramını irdelersek, “Yalnızlık paylaşılabilir mi?” sorusu üzerinde durmak gerekir. Colm’un bu soru karşısında duruşu çok nettir. O “paylaşılmayan yalnızlığı” yeğlerken Padraic için ise durum biraz acıklıdır. O yalnızlığı paylaşmak ister ancak Colm’un net tavrından dolayı onunki de “paylaşılamayan yalnızlık”tır. Kız kardeşinin şehre gitmesiyle Padraic tek başına kalır. Halbuki diğer pencerede “yalnız kalamamanın verdiği büyük mutsuzluk”tan kurtulmak isteyen Colm vardır. Colm için yalnızlık bir nevi “sessizlik” demektir.
Alain Corbin’in dediği gibi sessizliğe gürültü yokluğu diyip geçemeyiz. Bu kavramın derinine dalmak gerekir. Colm’un tercihini düşününce sessizliğin ne olduğunu hatırlamak, derinliğinde kaybolmayı istemek pek normal karşılanmalıdır. Peki üretmek için, daha doğrusu üretmenin verimliliğini artırmak için yalnız kalmak ve sessizlik ne kadar elzemdir? Bu soruya verilecek yanıtlar değişkenlik gösterebilir. Burada önemli olan kendi yanıtımızı benimsemektir.
Filmde mekânların çok güzel yansıtılması, filme sinematografik bir şölen havası katmıştır. Filmde portre mahiyetinde birçok kare vardır. Bu karelerden bir tanesinde -deniz kenarındaki oturdukları, önlerinde bardakların olduğu kare- fotoğraftaki bardaklardan birisinin boş diğerinin dolu olması tesadüfi değildir. Colm’un bardağının boş olmasını onun sessizliği duyumsamak istemesi ve artık gürültüden, insandan uzak kalmasının temsiliyeti olarak okumak mümkünken Padraic’in bardağını ise hala içinde paylaşmaya, konuşmaya ihtiyacı olduğu, Colm’un tabiriyle “boş konuşma”ya devam edeceği yönünde okuyabiliriz. Bu karede bir tarafta yalnız kalmak isteyen bir adamı(Colm) görürken diğer tarafta da yalnız olan(Padraic) bir adamı görürüz. Birinde bu bir tercihken diğerinde ise bunu bir sonuç olarak görürüz.
Yalnızlığı Paylaşmak
Yalnızlık temasını düşününce akıllara gelen bir film de “The Station Agent” (Tom McCharty, 2003) filmidir. Orada da yalnız kalmak isteyen bir adamın merkezde olduğu bir yaşamdan kesit izleriz. Ancak Finbar(Peter Dinklage) yalnız kalmak isteyip bir türlü yalnız kalamaz. Ona miras kalan tren istasyonunun yanındaki kulübeye geçtiğinde kafasındaki hayat ile gerçekteki hayatı birbirine hiç benzemez. Sonuç olarak Finbar, yalnızlığı paylaşma noktasına gelir. “The Station Agent” bunun en iyi örneklerinden birini sunar. Filmin kapanışındaki sandalyede oturdukları o kare ise o sıcaklığı ve aralarındaki bağı çok iyi yansıtır. The Banshees of Inisherin’de ise bu bağdan söz edemeyiz bu yönüyle bu iki film birbirinden ayrılır. İki filmin ortak noktası ise “sessizlik arayışı”dır. Ancak sessizlik arayışının niyetleri birbirinden farklıdır. Martin McDonagh’ın filminde Colm kalan zamanını daha verimli değerlendirmek için insanlardan ayrı kalmayı isterken, Finbar ise bunu tamamen salt insanlardan izole olmak için ister. Nihayetinde Colm yalnızlığını tek başına yaşayacakken, Finbar ise filmin sonunda yalnızlığını paylaşmış olacaktır.
Filmi sadece yalnızlık ve sessizlik temaları üzerinden de düşünmemek gerekir. Bu film bir açıdan “ayrılık” filmidir. Colm ile Padraic’in arkadaşlıklarının bitmesi, Padraic’in kız kardeşi Siobhan’ın şehre gitmesi, Colm’ın parmaklarına veda etmesi, Colm’un evinden ayrılışı ve iki baş karakterin hayvan dostlarından ayrılmasını da düşününce bu tanımlamaya gitmekte isabet vardır. Kıymetli olan filmin bu ayrılıkları romantize etmemesidir. Film bu ayrılıkları çok net ve keskin bir şekilde işlemektedir.
Yönetmen filmin alt metinlerinden birisini de İrlanda İç Savaşı olarak seçmiştir. İrlanda İç Savaşı ile filmdeki arkadaşlığın son bulmasını paralel düşünebiliriz. Savaşın sonundaki ayrım ile iki eski arkadaşın yol ayrımı, bir ayrılık mevzu bahis olduğu için bu açıdan benzerlik teşkil eder. Filmde savaşla ilgili çok fazla done yok belki ancak savaşın bittiğine yönelik bulguları filmden çekip alıyoruz. Colm silah seslerinin kesilmesini savaşın bitmesi olarak yorumluyor ancak Padraic’in yeniden başlarlar demesini de görüyoruz. Akabinde Padraic bunu olumlu bir şey olarak addediyor. Padraic burada “yeniden” başlamayı neden iyi bir şey olarak yorumluyor? Burada Padraic, Colm ile ilişkisinde yeni bir dönemin sinyalini verir. Bu dönem artık düşmanlık dönemidir.
Peki Colm’un aldığı arkadaşlığı bitirme kararını ahlaken nereye koyarız? Kimi zaman hayatın içinde bizi aşağı çeken kişiler ve davranışlarla karşı karşıya kalırız. Çoğu zaman bunları sineye çekeriz. Oysa böyle bir zorunluluğumuz yoktur. Colm’un aldığı bu karar için ahlaken olumsuz demek doğru olmaz. Nihayetinde Colm özgür bir insandır, istediği kararı verebilir. Ancak filmdeki eksik noktalardan birisini vurgularsak, bu da Colm’un arkadaşlığını bitirmeye sebep olan şeyin muğlak bırakılmasıdır. Film buna tam olarak neyin sebep olduğunu ama bilinçli ama bilinçsiz bir şekilde açıklama gereği duymaz. “Boş konuşma” ifadesi için biraz daha fazla sahne örnek olarak verilebilirdi.
Filmin üretmeye yaptığı övgüsünü ayrı bir yere koyacak olursak bununla beraber Colm’un arkadaşlığı bitirmedeki kararlılığını parmaklarını kesmesi vesilesiyle görürüz. Burada bir çelişki varmış gibi görünür, üretmek için gereksinim duyduğu en önemli uzuvlarından birisinden vazgeçen bu adam amacıyla ters hareket etmiş olur. Burada bunu şöyle yorumlamak gerekir ki, Colm üretememesinin sebebi olarak Padraic’i görür ve onunla ilişkisini keser. Colm’un, Padraic’in kendisiyle her iletişime geçişinde parmaklarından birini kesmesini aslında üretmenin onun için bir yüke dönüşüp bu yükten kurtulmak için attığı bir adım olarak okumak mümkündür. Parmaklarını kesmesi vesilesiyle artık “üretmiyor” değil “üretemiyor” olacaktır. Bu da “olmak isteyip olamamanın” bir sonucudur. Bir nevi Colm, “varolmanın dayanılmaz ağırlığını” yaşamaktadır. The Banshees of Inisherin, değindiği kavramları derinlemesine düşündürmesini ve yönetmenin maharetini de düşününce bu yılın en iyi filmlerinden birisi olarak sinema sahnesinde yerini alacaktır.
-
Alain Corbin, Sessizliğin Tarihi, Çev: Işık Gören, Kolektif Kitap, 2021, s.11