27.04.2017

The Circle: Sırlar Yalanlardır!

Sırlar Yalanlardır!

Vizyona bu hafta girecek olan The Circle, çağımızın bağımlılığı sanal medyanın “şeytani” yüzünü ortaya koyan bir satir – bilim kurgu.

Bilim Kurgu dediğimize bakmayın, aslında film, gerçek dünyanın kötülüklerinin şimdiden arkasında kalmış durumda… ISIS terör örgütünün sanal medyayı kullanma şeklini ve işledikleri infazları canlı yayınlama huyunu bilenlerimiz için, The Circle oldukça naif bir portre çiziyor. Bu hafta Facebook hesabından 11 aylık çocuğunu öldüren bir adamın cinayeti canlı izlendi. Facebook videoyu 11 saat sonra yayından kaldırdı ama tepkiler sürüyor. Instagram’da kendisini yanlışlıkla öldüren 13 yaşındaki bir çocuğun videosu ise hala yayında.

Dave Eggers‘ın 2013 tarihli romanı baz alınarak çekilen filmin, hem senaristi hem yönetmeni ise: James Ponsoldt. The Spectacular Now, The End of the Tour filmleri ile de anımsayacağınız yönetmen, “Filmi ‘kendimizi sanal medyadan soyutlamalıyız’ mesajını vermek için çekmedik çünkü bu çok naif bir mesaj olurdu” – The WSJ- derken tamamen haklı.

Silikon Vadisinin Karanlık Yüzü

Silikon Vadisinin karanlık yüzünü cesur bir şekilde gözler önüne seren The Circle; Facebook, Google, Instagram gibi “eğlenceli” sanal medya şirketlerinin aslında göründükleri kadar masum olmadıklarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor.

Hayatımızın her detayını, günlük yaşamımızı, çocuklarımızın fotograflarını, tatil anılarımızı büyük bir saflıkla ve gönüllü olarak paylaştığımız bu aplikasyonlar hepsinin tek bir aplikasyon halini geldiğini gözünüzde canlandırabilirsiniz, işte size dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden: The Circle!

Digital kimliğimizi bir pasapot gibi, Vatandaşlık Numarası gibi, ehliyet bilgileri gibi toplayıp, her an bizi izleyen binlerce insana ulaştıran, herkesin her an ne yaptığını gözler önüne seren The Circle’ın bu ürünün adı:  TruYou (GerçekSen).

The Circle, sokak kameralarından, insanların sağlık kayıtlarına kadar her yere, her şeye gözünü diken küçük kameralar ve kocaman serverlar ile donatılmış, aklın alamayacağı kadar detaylı kayıt tutan bir canavar.

CEO rolündeki Tom Hanks, Steve Jobs’un yönetim stilinden oldukça esinlenmiş bir karakter ile karşımıza çıkarken, şirketin yeni çalışanı, adeta hippi stili bir yaşam tarzında büyümüş olan Mae Holland  rolünde ise canımız ciğerimiz, feminist-aktivist Emma Watson var. Başta uzak durduğu sanal medyanın, biraz kötü tesadüfler biraz da yeni şirketine uyum sağlama arzusu ile “ağına” düşen Mae, bir süre sonra The Circle için adeta bir sözcü konumuna yükselir. Kendi hayatı ve hatta ebeveynlerin yaşamı 24 saat canlı yayına dönüşen Mae, “internet sülükleri” olarak da adlandırılabilecek, yalnız ve sanal binlerce “arkadaşı” ile birlikte, liberal yetişme tarzına tamamen zıt, oldukça kısıtlayıcı, kontrolü The Circle’a bırakan bir piyon olmaktan kurtulamayacaktır.

Gerçek Korkutucudur

Şubat ayında Mark Zuckerberg’in “Facebook sadece arkadaşları bağlayan bir ağ olmaktan çıkıp, sosyal bir altyapıya dönüşmelidir” demecini anımsayanlar için, The Circle dünyanın gidişatı hakkında önemli uyarılar ve ip uçları içeriyor. Politik skandallar, hastaların nabız, kan şekeri gibi düzenli sağlık verileri ( Burada CBS’in 2016 tarihli televizyon dizisi Pure Genius da anımsanmalı) , sokakta yürürkenki görüntüeri, attıkları tüm e mesajlar, yedikleri yemekler, seyahat programları yaşam alışkanlıkları gibi küçük-büyük tüm detayları depolayan şirketlerin, bizim hayatımızın verileri üzerinden nasıl büyük paralar kazandıkları ve dünyayı manipüle etme konusunda nasıl inanılmaz bir güce dönüştükleri gözler önüne seriliyor.

Ormana, Doğaya, Denize Kaçalım

Teknoloji insanı hasta edebilir mi? Neredeyse 24 saat elimizden düşürmediğimiz tabletler ve cep telefonlarının aslında bizim sanal tutsaklığımız haline dönüştüğünü epeydir fark ediyoruz. Tam olarak idrak edemediğimiz ise, yerimizden kalkmadan yaptığımız banka işlemlerinin, vergi ödemelerinin, haber takibinin ve hatta yemek siparişlerinin; bizim kim olduğumuz konusunda çok belirgin bir sanal iz bıraktığı…

Peki, herkes ama herkes elindeki cep telefonundan oyunu kullanabilse? Hiç sandığa gitmese? Kayıtlı tüm vergi mükellefleri, resmi personel, sıradan insan, kısacası bir internet erişimi olan herkes aynı zamanda bir The Circle kullanıcı olsa ve bunu dünya çapında koskocaman bir ağın parçası olarak, tüm dünya meselelerinde oy kullanmak, fikir beyan etmek, referanduma katılmak, seçimlerde oy atmak için kullansa? “Gerçek Demokrasi bu mudur? Temsili demokrasi yerine İsviçre kantonları gibi bire bir katılımcı demokrasiye ancak bu şekilde mi ulaşırız?

Yoksa, içimizden kaçıp saklanmak, ormanın içinde bir kulübede yaşamak, denize açılmak, dağlarda kimsenin bulamayacağı, baz istasyonlarının olmadığı, küçük kameraların her hareketimizi izlemediği yerlerde saklanma arzusu mu yükselir?

Özel Yaşam İhlali Nerede Başlar?

Günümüzde henüz hiç bir şirket The Circle kadar güçlü değil. Filmin bir bilim-kurgu olmasının tek nedeni de bu aslında. Fakat o noktaya hızla yaklaşıldığı bir gerçek. Veri toplama konusunda aç vampirlere dönüşmüş bu teknoloji şirketlerinin özel yaşam olarak gördükleri tek yer ise, tuvaletler! En iyi arkadaşınız ile duyulmadan, görülmeden bir konuşma yapabilmek için tuvalete saklanmak zorunda kalacağımız günleri görmeyelim inşallah. Silikon Vadisi şirketleri ile The Circle arasındaki rahatsız edici paralellik hepimizin durup, düşünmesi gereken sonuçları yakın bir gelecekte doğuracak gibi duruyor.

Teknoloji Değil İnsanlar Kötü

Evet bu doğru bir çıkarım ama insanların teknolojiyi nasıl kullandığı, nasıl manipüle ettiği konusunda satirikal bir yaklaşım sergileyen The Circle, hiç bir derde çare olmuyor, somut öneriler getirmiyor.

Bu konu tamamen kişisel etik ile ilgili bir oto kontrol gerektiriyor. Fakat hukukun “internet yasalarını” hala tam olarak düzenleyemediği çağdaş dünyada, Wikileaks, Facebook, CCTV kameraları, Twitter, Instagram gibi şirketlerin her gün sunduğu yeni “bilgiler”, kişisel hayatımıza şeffaflık dışında bir unsuru sokuyor. “Biri bizi gözetliyor“! Hem de non-stop!

Adil bir dünya düzeni için, ahlaklı poitikacılar için, vergi veren örnek vatandaşlar olmak için, toplum kurallarını bozmayan kişiler olarak yaşamak için bu “Sanal Kontrol” mutlaka gerekli midir sorusu ise, kendimize sorup, değişik yanıtlar alacağımız ciddi bir konu haline geldi bile.

Filmin yönetmeni James Ponsold, eşinin ve kendisinin,  küçük çocuklarının fotograflarını sosyal medyada paylaşmamaya büyük özen gösterdiklerini söylüyor. Belki de önemsiz gibi görünen bu masumâne paylaşımların, çocuklarının yetişkinlik hayatlarında bile internette kalacağını, ve bazı detayların ileride onlar tarafından paylaşılmaması gereken detaylar olarak görülebileceğinin de altını çiziyor.

Güvenlik hususu ise tamamen ayrı ve daha ciddi bir konu. The Circle, çocuk kaçırmaları konusuna sıradan bir parti sahnesinde değinirken, çocukların koluna takılacak takip bilekliklerden bahsetmiyor. Kemiklerine yerleştirilecek mikro çipleri kast ediyor! Hem çocuklarımızın her an nerede, ne yaptığını yayınlayıp, hem de fidye için veya pedofiller tarafından kaçırılmamaları için kemiklerine çip takmak ise, oldukça acı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir ironi!

Milyarder girişimci, Neuralink Corp. sahibi Ellon Musk, geçtiğimiz hafta, “insanların beyinlerine bilgisayarlar yerleştirecek” bir start-up şirketi kuracağını açıkladı. ( The WSJ)  Amaç, ileride “rızası olan” kişilerin birbirleri ile telepati yolu ile anlaşmalarını sağlamak!

Gerçek suçlu Hollywood mu?Teknolojinin hızla ilerlediği ve Hollywood’un sadece bu gelişmelerden senaryo çıkardığı bir gerçek. Bana sorarsınız The Circle bir bilim-kurgu değil. Bir korku filmi!

Filmi sadece film olarak izleyebilir ve çıkışta hakkında bir twit atabilirsiniz ama üzerinde düşünülmesi gereken konulara yaptığı girizgah açısından önemli bir çalışma.

Filmografi, oyunculuklar, senaryo, görüntü yönetmenliği gibi unsurlar ise; tüm bu konulardan çok sonra konuşulması gereken konular. Ha evet, The Circle bir gişe filmi. Ünlü oyuncuları ve Hollywood stili kotarılması ile gişe izleyicisini oldukça mutlu edecektir.