24.08.2022
Müzikseverlerin İzlemesi Gereken 20 Müzik Belgeseli

Müzik dil, kültür, politika gözetmeksizin birleştirici bir etkendir. Müzik, duyguları uyandıracak, duvarları yıkacak güce sahiptir. Sizin için enerjileriyle unutulmayı imkansızlaştırmış sanatçıların hayatlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren belgeselleri sıraladık. Sanatçılar hakkında size ilham kaynağı olabilecek, ufkunuzu genişletecek bu belgeselleri aşağıdan inceleyebilirsiniz.

1. Gimme Shelter (1970)
Charlotte Zwerin ile birlikte Albert ve David Maysles kardeşlerin yönettiği “Gimme Shelter” kayıtları grubun 1969’taki turlarının son ayağını göstermektedir. Film Rolling Stones ile birlikte California’da katılımlarıyla Jefferson Airplane, Flying Burrito Brothers, New York’ta katılımlarıyla Ike ve Tina Turner’ın performanslarını içermektedir. Güvenlik Hell’s Angel adlı bir firma tarafından sağlandı. Rolling Stones performansı sırasında bir kavga çıktı ve bu kameralara yansıdı. Grup 300.000 kişiyi üzmemek adına performansına devam etti. Film grubun sahne arkasında insanlarla olan etkileşimleri ve etkinlik yerleriyle ilgili çektikleri sıkıntıları gösteriyor. Gimme Shelter 6 Aralık 1970’te turun yıl dönümünde yayınlandı ve 1971’de Cannes’de gösterildi.

2. Wattstax (1973)
Watts’ta çıkan 1965’teki ayaklanmaların ardından Stax adlı bir kayıt şirketi yardım konseri yapmaya karar verir. Soul, funk, jazz, blues türlerinden birçok sanatçı; Isaac Hayes, the Dramatics, Staple Singers, Albert King ve daha fazlası 1972’de Los Angeles’ta yer alan festivalde sahne almıştır. Mel Stuart’ın yönettiği belgesel bu yardım konserinin yanında, çeşitli sanatçıların röportajlarını da içermektedir. 112.000 kişinin katıldığı konserden toplanan para Martin Luther King hastanesine bağışlanmıştır. Belgesel ise 1973 yayınlanmış ve Golden Globe ödüllerinde en iyi belgesele aday gösterilmiştir.

3. Leonard Cohen: Bird on a Wire (1974/2010)
Belgesel 1972’de Leonard Cohen ve grubu The Army’nin Avrupa turundan görüntüleri barındırıyor. Cohen’in müzik tarzı hakkındaki düşüncelerini ondan dinliyoruz, hayranlar ile arasındaki manevi bağı görüyoruz, daha fazlası da var; sahne arkasında yaşadıkları teknik sıkıntılar, konsere katılan sorunlu insanlar, tüm çıplaklığıyla ortada bir tur hayatına tanıklık ediyoruz. Cohen’in turun son ayağı Jerusalem’de aldığı LSD sonucu sahnede yaşadığı ruhsal çöküntüyü ve sonrasını da içeriyor belgesel. İngiliz yönetmen Tony Palmet tarafından çekilen Leonard Cohen: Bird on a Wire ilk kısa bir süre için 1974’te yayınlandı fakat asıl yayınlanışı 2010’da Cohen ve Palmer yeniden düzenledikten sonra yapıldı.

4. Heartworn Highways (1976)
James Szalapski tarafından yönetilen film, 70’lerde reklamlaşmaya başlamış country müzik türünün ortasında köklerine sadık kalanların yaşantılarına göz atıyor. Country’nin kanun kaçakları olarak anılan Guy Clark, Townes Van Zandt, Davil Allan Coe ve daha fazlasının müzik endüstrisinde yerlerini bulma çabalarını görüyoruz. Szalapski bütün şarkıcıları en saf hallerinde yakalıyor, ya aileleriyle birlikte ya da turdalar. Film 1975’te çekilmesine rağmen ancak 1981’de yayınlanabilmiştir. Ayrıca film boyunca Larry Jon Wilson, Steve Young, Peggy Brooks, John Hiatt gibi şarkıcılardan şarkılara da rastlıyoruz.

5. Decline of Western Civilization (1981)
70’lerin sonlarında ve 80’lerin başlarında punk aşırı agresif görüldüğü için polisler ve mekan sahipleri tarafından hoş karşılanmıyordu. Çoğu grup yeraltı etkinlikleri düzenleyip, kayıtlarını kendileri yapıyordu. Penelope Spheeris tarafından yönetilen belgesel, Black Flag, the Germs, Catholic Dicipline, X, Circle Jerks, Alice Bag Band ve Fear adlı grupların performanslarını; mekan sahipleri, grup menajerleri ve Los Angeles punk etrafında olan kişilerle olan röportajları içeriyor. Spheeris belgesel için gerekli sermayeyi porno filmine destek olduğunu düşünen kişilerden sağlamıştı. Yönetmen sonra “Part 2” ile 80’lerde metale olan önyargıya daha sonrasında ise “Part 3” ile 90’ların evsiz punkçılara ait belgeseller çekti.

6. Dance Craze (1981)
1970’lerde 1950’lere dayanan Ska türünün punk rock ile birleştiren gruplar ortaya çıkmaya başladı. 2 Tone kayıt şirketi ise ırkçılığa karşı bütünlüğü yaymak amacıyla The Specials’ın üyesi Jerry Dammers tarafından o zamanlarda kuruldu. Belgesel 2 Tone hareketinin ve şirketinin lansmanında çıkan the Beat, Madness, The Selector, Bad Manners gibi grupların performanslarını içeriyor. Joe Massot tarafından yönetilen belgeselin başta Madness grubuna odaklanması planlanıyordu fakat sonra projeye bütün 2 Tone grupları dahil edildi.

7. Hail! Hail! Rock & Roll (1987)
Orta sınıf bir kasabadan gelen Chuck Berry Rock & Roll tarzının öncülerinden sayılır. 50’lerde başlayana kariyeri 60’larda kendi etrafında topladığı hayranlarıyla sürmeye devam etti. Taylor Hackford tarafından yönetilen belgesel 1986’da Berry’nin 60. yaş gününde kendi memleketinde verdiği konseri, konseri öncesi gerçekleşen provaları ve Bo Diddleyi Little Richard ve daha çeşitli röportajları içeriyor. Chuck Berry için Hollywood Walk of Fame’de yıldızı olsun diye zaten oy toplanmıştı fakat Universal Pictures filmi promo etsin diye belgeselin çıktığı zamana denk gelsin diye görevlilere ücret ödedi.

8. The Road to God Knows Where (1990)
Alman yönetmen Uli M. Schuppel 1989’da Nick Cave and the Bad Seeds’i iyi eleştiriler toplayan albümleri “Tender Prey”in Amerika turunda kayda aldı. Belgesel Nick Cave ile birlikte Mick Harvey, Blixa Bargeld, Kid Congo Powers, Thomas Wylder ve Roland Rolf’u acıklı röportajlar verirken, turlarının reklamını yaparken yakalıyor. Siyah beyaz olan belgesel, grubun yaptığı problematik işlerin arkasında kara mizahın olduğunu ortaya çıkarıyor. The Road to God Knows Where kendini gruba adayanlar için kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım.

9. Bernard Herrmann: Music For The Movies (1992)
Bernard Herrmann’ın 1941’de “Citizen Kane” ve “The Devil and Daniel Webster” için bestelediği müziklerden sonra birçok filme müzik besteledi. 50’lerde “Anna and The King of Siam”, “The Day and Earth Stood Still” ve Hitchcock’un filmlerine bestelediği müziklerden sonra Herrmann ölümüne kadar her yerde aranan besteci haline gelmiştir ve arkasından ilham kaynağı olacak birçok eseri miras olarak bırakmıştır. Joshua Waletzky tarafından yönetilen, Philip Bosco tarafından anlatılan belgesel bu mirasa odaklanıyor. Martin Scorsesse, Claudine Bouche, Louis Kaufman gibi isimlerle yapılan röportajları içeren “Music For The Movies” Akademi’ye aday gösterildi.

10. 1991: The Year Punk Broke (1992)
David Markey Sonic Youth, Nirvana, Dinasour Jr, the Ramones, Gumball gibi Grunge hareketinin bir parçası olan grupları kendi habitatlarından sahnede kameraya alıyor. Ayrıca ekranda kısa bir süre Joe Cole, Bob Mould, Dave Kendall ve hamile Courtney Love’ı da görebiliyorsunuz. Her grubun eşsiz canlı performanslarını yakalayan belgesel, zaman kapsülü görevi görüp sizi kayıt şirketlerinin punk müziğini alıp Grunge şeklinde sunmadan önceki haline götürüyor.

11. Year of The Horse (1997)
Jim Jarmusch tarafından yönetilen belgesel, Neil Young ve grubu Crazy Horse’un 1996’daki turlarına ağırlık veriyor. 70 ve 80’lerden olan görüntülerini de siyah beyaz olarak araya sokarak yönetmen, grubun yaşadığı geçmiş ve o dönem problemlerini karşılaştırıyor. Sahne arkası ve röportajlar da canlı performanslar kadar çarpıcı, her şey olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla huzurumuza sunuluyor. 1997’de Roger Ebert tarafından yılın en kötü filmi seçilse de hayranlar Year of The Horse’u önemli bir belgesel olarak nitelendiriyor.

12. Buena Vista Social Club (1999)
Eski gitaristlerden Ry Cooder ve vurmalı enstrüman sanatçısı oğlu Joachim Küba’ya gidip efsanevi isimleri biraraya getirirler ve albüm kaydederler. Compay Segundo, Eliades Ochoa, Ibrahim Ferrer ve daha fazlasının olduğu topluluğa Buena Vista Social Club adını verirler. Albüm tamamlandığında BVSC Amsterdam, New York gibi yerlere gidip konserler verir. Wim Wenders tarafından çekilen ve yönetilen belgesel topluluğun bu dönemini ele alıyor. İlk defa kendi ülkeleri dışında, ilk defa karşı karşıya geldikleri seyircilerle, emekli olmuş birçok sanatçının kariyeri tekrardan canlanmış ve eskisinden daha geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Film Akademi’nin en iyi belgesel ödülüne aday olmuş ve European Film Awards’ta en iyi belgesel ödülünü almıştır.

13. Screamin’ Jay Hawkins: I Put A Spell on Me (2001)
“Shock Rock” olarak bilinen terimin yaratıcısı olarak düşünülen Screamin’ Jay Hawkins’in kariyeri 1953’te başladı. Opera, jazz, soul gibi türlerde müzik yapan Hawkins 1955’te çıkardığı “I Put a Spell On You” ile kalıcı olduğunu kanıtladı. Şarkı yasaklansa bile çok satanlar arasında yer aldı. Sahnesinde kullandığı pelerin, kefen, kuru kafatası gibi aksesuarlarla daha tiyatral bir gelişme gösterdi. Nicholas Triandafyilidis tarafından yönetilen film, Screamin’ Jay Hawkins’i çekici ve sıra dışı şekilde resmediyor. 12 Şubat 2000’deki vefatına kadar yaşamını anlatan belgesel, yakın arkadaşları Bo Diddley, Andre Williams, ünlü yönetmen Jim Jarmusch gibi isimlerle olan röportajları da içeriyor.

14. The Miles Davis Story (2001)
British TV için hazırlanan ve Michael Dibb tarafından yönetilip, anlatılan belgesel Miles Davis’in 1940’lardan başlayan sanat hayatını, 1991’de gelen bir inmeyle yaşamını kaybedişine kadar anlatmaktadır. Belgeselde New York’tan uzaklaşarak uyuşturucuyla olan mücadelesini sonra daha iyi bir şekilde New York’a dönmesini görüyoruz. İdol olarak gördüğü usta sanatçılarla çalışmıştır. Hayatının yanısıra nasıl funk ve rock altyapısından esinlenerek jazz türüne yeni bir yön verdiğini anlatan The Miles Davis Story, daha önce görülmemiş görüntülere de yer vermektedir. Filmde röportaj veren isimlerin arasında Herbie Hancock, Ron Carter, Chick Corea, Marcus Miller ve daha nicesine rastlıyoruz.

15. Tupac: Resurrection (2003)
Lauren Lazin’in yönettiği film, Tupack Shakur’un genç yaşta yaşadığı fakirlik, çete faaliyetleri gibi çeşitli sorunlarına rağmen nasıl bir insana evrildiğini önümüze seriyor. 90’larda kendini önemli rap şarkıcıları arasına sokmayı başaran Tupac (2pac) gariplikleriyle, şarkı sözleri ve yaşam tarzıyla dikkatleri üstüne toplamayı başardı. 1996’da Los Angeles’ta öldürülene kadar kariyeri hızlı bir artıştaydı. Film Tupac’ın röportajlarından, ev kayıtlarından, katıldığı televizyon programlarından alıntılarla 20. yüzyılın son on yılının en yenilikçi, en üretken ve en yetenekli insanının yaşadıklarına bir pencere açıyor.

16. Crossing The Bridge: The Sound of Istanbul (2005)
İstanbul Asya ile Avrupa’yı birleştiren bir köprü olarak çeşitli müzik türlerine de ev sahipliği yapmaktadır. Şehrin geçmişi eski geleneklere uzansa da yeni türlere olan açıklığı ile İstanbul elektronik altyapılı rocktan arabesk etkili yapıya kadar geniş bir müzik yelpazesine sahip. Fatih Akın Alexander Hacke’nin anlatışı eşliğinde mobil ekipmanlarla şehrin her yerinden müziğe doğru bir yolculuk yapmış ve farklı türden biraraya gelmiş bütün titreşimleri yakalamıştır. Belgeselde Doublemoon Musiklabel, Baba Zula, Orient Expressions, Sezen Aksu ve daha fazlasının performanslarını görebilirsiniz.

17. Dub Echoes (2008)
Dub Music tarzı 1960’ların Jamaica’sına kadar uzanmaktadır. Reggae başta olmak üzere rock, punk, funk ve diğer türlerde yaratıcılık açısından yeni bir kapı açmıştır. Brezilyalı film yapımcısı Bruno Natal “Dub Echoes” ile Jamaica’dan doğan dub tarzının genişleyerek büyük kitlelere ulaşmasını yakalamıştır. Belgesel Lee Scratch Perry, Adrian Sherwood, Roots Manuva gibi farklı tarzlardan kişilerle röportajları içermektedir.

18. Lemmy (2010)
Belgesel Ian Fraser Kilmister nam-ı diğer Lemmy’nin Los Angeles’a taşınana kadar İngiltere’deki hayatına ve birkaç Motorhead’in konserine odaklanıyor. Lemmy Motorhead’e kadar girdiği diğer gruplarda tutunamamıştır. 1975’te Motorhead ile yolları kesişen Lemmy’nin kaderi burada değişmeye başlar. Birçok efsanevi isimle çalışarak adını punk rock, heavy metal, trash gibi çeşitli türlere altın harflerle yazmıştır. Greg Olliver ve Wes Orshoski’nin yönettiği “Lemmy” şarkıcının sadece kariyerine değil özel hayatına de giriyor. Bir zamanlar uyuşturucu sattığı için tutuklanması, çapkınlığı, viski ve sigarayı elinden düşürmemesi gibi yönleri de kameraya yansıyor. Ayrıca Ozzy Osborne, Alice Cooper, Ice-T gibi sayısız röportajlara rastlıyorsunuz.

19. Finding Fela (2014)
Nijeryalı aktivist bir ailenin oğlu Fela Anikulapo/Ransome Kuti müzikle küçük yaşta ilgileniyordu. Üniversiteye tıp okumak için gittiyse de müzik merakı onu yine jazz türüne yönlendirdi. 60’ların sonuna doğru Afro Beat diye adlandırılan bir türe öncülük etti ve Los Angeles’a gitti. Orada Black Panther Party’i keşfetti ve bu topluluk hem siyasi görüşlerini hem de müziğini etkiledi. Defalarca dövülmesine, hapse girmesine rağmen duruşundan vazgeçmedi. 1997’de AIDS sebebiyle yaşamını yitirdi. Amerikalı yönetmen 2014’te hazırladığı serilerle Fela Kuti’nin müziğini, yaşamını ve ölümünü beyaz perdeye taşıdı.

20. What Happened, Miss Simone (2015)
Liz Garbus tarafından yönetilen “What Happened, Miss Simone” 4 yaşındayken piyano ile tanışmış ve dünyanın en önemli yeteneklerinden biri olmuş Eunice Waymon sahne adıyla Nina Simone’un hayatını anlatıyor. Afro-amerikalı fakir bir aileden gelen Simone, müziğiyle bir yere gelmek için dişini tırnağına takarak çalışmıştır. 60’larda kendini Black Experience hareketine adamıştır ve müziği de bu yönde etkilenmiştir. Amerika’dan boykot edildiği için Afrika ve Avrupa’ya gitmiştir fakar ruhsal sağlığı daha da kötüye gitmektedir. Belgesel daha önce görülmemiş röportajları, görüntüleri gün yüzüne çıkarıyor. Başlığı ise Maya Angelou’nun bir alıntısından esinlenilmiştir.