19.11.2017
UBFF Günlükleri – 1
Loveless (Sevgisiz)
Zvyagintsev, Leviathan adlı başyapıtı ile yarattığı etkiyi belki tam olarak yakalayamasa da yine perdeye pür dikkat odaklanmamızı, rahatsız olup sorgulamamızı sağlamayı başarıyor. Daha önceki yapımlarında da dile getirmekten çekinmediği ülkesinin gerçeklerini ifşa etmekten yine bir nebze bile kaçınmadığı gibi bana kalırsa her geçen gün cesaretini daha da artırıyor Zvyagintsev. Loveless sadece Rusya’nın gerçeklerini dile getirmekle kalmayıp, tüm insanlığın yaşadığımız çağda özellikle insan ilişkilerinden ne kadar koptuğunu birbirimize olan sevgisizliğin ne boyutlara geldiğini gözler önüne seriyor. Ve bizleri tarifi mümkünsüz bir acıya ortak etmekten de hiç mi hiç imtina etmiyor. Zvyagintsev bildiği sularda emin adımlarla yürümeye devam ediyor açıkçası.
Werckmeister Harmóniák (Karanlık Armoniler)
László Krasznahorkai imzalı The Melancholy of Resistance kitabından uyarlanan Werckmeister Harmóniák muhteşem bir sahne ile açılıyor. Zil zurna sarhoş olan erkeklerle dolu bir barda Valuska adlı karakterin Güneş tutulmasını anlatması gerçekten çok etkileyici bir başlangıç sağlıyor filme. Daha sonrasında ise tıpkı Sátántangó’da olduğu gibi kasabaya gelen birilerinin olması korkuyu, tedirginliği doğurmakta. Yalnız buradaki fark, zaten isyan etmeye, ayaklanmaya hazır bir topluluğun yangını çıkarmasına gerek olan kıvılcım sebebidir, bu gelenler. Zira kasabaya gelen dev balina ve prens lakaplı adamın -film boyunca hiç görmeyeceğiz prensi- olduğu ekibi Dünya ile Güneş arasına giren ve böylece karanlığı, paniği, korkuyu tetikleyen Ay olarak pekâlâ düşünebiliriz.
Fakat tıpkı Valuska’nın anlattığı gibi sonunda Ay, Dünya ile Güneş’in arasından çıkarak tekrar aydınlığı, huzuru ve umudu getirecektir. Zaten Tarr, filmin geneline bu umut duygusunu da yedirir. Tarr’ın bu filmle vermek istediği bir anda volkan gibi patlayan insan öfkesi. Ve ne kadar kabına sığmaz bir öfke olursa olsun duracağı bir noktanın var olduğunu anlatması. Hastanedeki hasta, aciz insanlara bile hunharca saldıran insanların yaşlı bir hastanın karşısında vicdana gelmeleri filmin kuşkusuz en etkileyici anları oluyor.
Devasa büyüklükteki balinanın Tanrı’nın mucizesi, Valuska’nın ise insanlar ile Tanrı arasındaki aracı, peygamber olduğunu düşündüren filmde, Valuska’nın bile yaşanılan dehşet karşısında yenik düşmesi, insan ve insanlık denen zavallılığın dehşeti hakkında oldukça çarpıcı bir örnek.