06.02.2017
Yönetmen Koltuğu: François Truffaut
Gamze KAYA
Auteur Kuramının Temellerini Atan Yönetmen
Fransız Yeni Dalga’nın kurucularından ve “bir filmin tek ve mutlak yaratıcısının filmin yönetmeni olduğunu” savunan auteur kuramının da yaratıcısı olan François Truffaut’nun sinema tutkusu geçirdiği zorlu çocukluk dönemine dayanıyor. Sekiz yaşında, yönetmen Abel Gance’in Paradise Perdu filmi ile sinemayla tanışan Truffaut, okul hayatının çoğunu derslerden kaçarak gittiği sinema salonlarında geçirmiştir. Ergenlik döneminde aile ve okul hayatında yaşadığı sarsıntılardan kaçmak için sığındığı sinema dünyası, Truffaut’nun belki de yönetmenlik kariyerinin ilk adımlarını oluşturmuştur.
Gazeteci olarak başladığı kariyerinin ardından, Andre Bazin’in kurduğu Chaiers du Cinema dergisinde 1953’te yazdığı sivri dilli sinema eleştirileriyle adını duyurdu. Aynı dönemde kısa filmler çekmeye başlayan Truffaut, Roberto Rosselini’nin asistanlığını da yaptıktan sonra 1959 yılında 27 yaşında, ilk uzun metrajlı filmi The 400 Blows’a imza attı. Jean Pierre Leaud’nun oynadığı Antoine Doinel’in zor geçen ergenlik dönemini anlatan yarı otobiyografik yapıtı The 400 Blows, 1959’da Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görüldü ve New York Film Eleştirmenleri Derneği’nin En İyi Yabancı Film ödülünü kazandı. Onu yine başarılar kazanan diğer filmleri izledi. Neredeyse her yıl bir film çeken Truffaut, aşk başta olmak üzere yine güçlü duyguları, tutkulu, alaycı, lirik ve farklı biçimlerde ele aldı.
Antoine Doinel‘ın öyküsü üç filmde daha sürdü. 1968’de çektiği Baisers Voles’te, 1970’de Domicile Conjugal’de ve 1970 yapımı L’amour en Fuite’de de Jean-Pierre Leaud, bu kişiliği başarıyla canlandırdı. Antoine Doinel karakteri bir anlamda Truffaut’nun alter egosuydu ve bu dört filmde karakterin gelişim süreciyle birlikte Truffaut kendi öyküsünü beyaz perdeden seyriciye aktardı.
The 400 Blows ile kazandığı başarı, Truffaut’nun uluslararası anlamda da tanınmasını sağladı. 1962’de çektiği “Jules ve Jim” ise daha sonradan çoğu eleştirmene göre Truffaut’nun en iyi filmi olarak nitelendirildi.
Senaristlik ve yönetmenlik dışında pek çok filmde de rol alan Truffaut, eleştirmenliğe devam ederken, hayranı olduğu Alfred Hitchcook ile yaptığı söyleşiden derlenen Hitchcook ve kendi seçkisi olan eleştiri yazılarının toplandığı Les Films De Ma Vie gibi kitaplara da imza attı.
Fransız Yeni Dalga’nın en önemli isimlerinden François Truffaut, elli iki yaşında beyin tümörü yüzünden hayatını kaybetmeden önce “La Petite Voleuse” filmi üzerinde çalışmaktaydı. Daha sonra Truffaut’nun vasiyeti üzerine Clauede Miller filmi beyazperdeye taşıdı.
Truffaut’nun sinema tarihine damga vurmuş filmlerinin arasından seçim yapmak ellbette çok zor ancak, Fransız yönetmenin filmografisinden 5 filme daha yakından bakalım.