16.04.2019
38. İstanbul Film Festivali Günlükleri – 7
ORAY
Açılış sekansı ile seyiriciye propaganda misali bir başlangıç sunan film, aynı zamanda olayların bağlantısı için de ilerleyen dakikalar adına bir kesit sunuyor. Birbirlerini seven mutlu bir çiftin evlerinde mutlu mesut oturduğu bir günde filme de adını veren Oray karakterinin şakasının dozunun fazla kaçması ile yaşadıkları tartışma filmin ana hikayesinin oluşmasını sağlıyor. Bu yetmezmiş gibi Oray’ın eşine söylemiş olduğu ”Boş ol” cümlesi de tüm bu olanların üzerine tuzla karabiber olunca her şey iyice çığrından çıkıyor ve başrol karakterimiz kendi inancı ve ahlaki durumu karşısında zor duruma düşüyor.
Eşinden ayrı kaldığı süre boyunca inancına daha da sarılan Oray, kendini sorgulamak ve arındırmakla geçiriyor günlerini. İçinde bulunduğu durum zaman zaman filmde komik sahnelere gebe olsa da bir erkeğin hayatta tutunma çabası tüm doğallığı ile anlatılıyor ve seyirciye dokunmayı başarıyor. Filmde diyaloglarda seyirciyi zorlayan unsurlardan biri de karakterlerin konuşması sırasında Türkçe ve Almanca cümleleri karışık bir şekilde kullanmasıydı. Bu durum filmi izlerken altyazıları takip etmede bir anda Türkçe cümlelerin devreye girmesiyle izleyiciyi zorlasa da bir müddet sonra duruma alışılıyor. Final sahnesi biraz zayıf bir şekilde biten film buna karşın yine de izlenmesi gereken başarılı bir ilk film olarak kendini kanıtlamayı başarıyor.
THE DIG (KAZI)
Kuzey İrlanda’nın bataklıkla kaplı uçsuz bucaksız arazisinde 15 yıldır bıkmadan kızının cesedini kazdığı çukurlar ile aramaya çalışan bir babanın, hapisten çıkan oğlu ve birlikte yaşamakta olduğu kızı ile arasındaki dram oldukça dokunaklı bir biçimde işlenmiş film boyunca. Doğanın ıssızlığında geniş açılı birçok manzaraya İrlanda’nın kapalı, soğuk ve yağmurlu havası da eklenince seyrine doyum olmaz dakikalar yaşatıyor yönetmen.
İlk dakikasından itibaren gizem faktörünün hep devrede olduğu ve ilerleyen dakikalarla beraber dozunu gittikçe artıran filmde, dram yüklü bu hikayenin altından polisiye bir suç hikayesi çıkıyor. Senaryonun sağlamlığı zaman zaman sert sahneler ile seyirciyi zorlasa da başarılı müzik kullanımı ile de gerilim faktörü seyirciyi hiç yalnız bırakmadan etkilemeyi başarıyor. Üç ana karakter üzerinden ilerleyen hikayede filmin bir noktasındaki ipucu seyirciye sunuluyor ve ilerleyen dakikalarda da bu ipucunun ortaya 15 yıllık gerçeği çıkarması ile filmde düğüm bir anda çözülerek o dakikaya kadar biriken enerjinin patlamasına neden oluyor. Oldukça derli toplu senaryosunun yanı sıra, başarılı ve doğal oyunculuklar ile etkileyici müziklerin yer aldığı film, izlenmesi gereken mütevazı bir yapım.
MARIGHELLA
Sinema perdesini bir romanın sayfalarına çeviren film, izleyici üzerinde her yönüyle büyük bir etki bırakmayı başarıyor. Halkın oylarıyla seçilmiş meşru hükümeti darbe ile deviren ve iktidarı ele geçirip, basına sansür uygulayan, insan haklarını sınırlandırıp en ufak bir eleştiriye dahi son derece sert tepki gösteren Amerikan destekli faşist darbecilerin karşısında duran vatansever direnişçilerin hikayesini adeta destansı bir biçimde anlatan film, dönemin Brezilyası ve özgürlükçü ruhunun panoramasını çiziyor. Filmin açılış sahnesi bizleri 1968 yılına yani ülkede yapılan askeri darbenin dört yıl sonrasına götürüyor. Direnişçilerin darbecilere silah götüren trene yaptıkları baskın ile aksiyonu yüksek bir açılış yapan film, daha sonra bizleri darbenin gerçekleştiği 1964 yılına götürüyor.
Darbeye giden süreç ve darbe ile birlikte yeniden dört yıl sonrası olan 1968’e gidiyoruz ve darbe karşıtı eylemler ile baştakileri yıpratmaya çalışan direnişçileri görüyoruz. Yaptıkları çeşitli eylemleri baskının son derece boğucu olduğu bir dönemde gerçekleştirmeleri onları yıpratmasa da bu özgürlük savaşında verdikleri kayıplar da film boyunca can sıkabiliyor. Darbecilerin yapmış oldukları usulsüz ve fevri davranışlar karşısında direnişçilerden gelen ve bana kalırsa filmdeki en vurucu cümlelerden biri dudaklarından dökülüyor: ”Bizler Brezilyalı birer vatanseveriz.” Bu etkileyici cümle baştakilerin terörist olarak gördükleri kişiler tarafından söyleniyor ve filmdeki etkisi son derece duygusal oluyor. Uzun süresini her yönüyle dolu dolu bir hikaye ve çok iyi yaratılan karakterler ile oldukça etkili bir şekilde kullanan film, yer yer gerilimin, insan sınırlarını zorlayan işkencelerin, adeta ateş hattında olan çatışmaların arasında beklentileri karşılaşmakta hiç hayal kırıklığına uğratmıyor. Darbeci faşist iktidarlara karşı onuruyla savaşan vatanseverlere karşı saygı duruşu niteliğinde görülebilecek film, ayrıca yönetmeninin ilk filmine göre de oldukça olgun nitelikte bir yapım.