14.04.2022

41. İstanbul Film Festivali’nde Dikkat Çekenler – 2

Yarısını geride bıraktığımız 41. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim ve dikkatimi çeken filmlere dair yorumlarımı paylaşmaya devam ediyorum. Serinin ikinci yazısında ele alacağım filmler şu şekilde:

Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush (Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı)

Festivalin çok konuşulan konuşulan işlerinden biri olan ve aynı zamanda açılış filmi olarak gösterilen tiyatro, opera ve film yönetmeni Andreas Dresen imzalı Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush’u listeye almazsak ayıp etmiş oluruz. Gerçek bir hikayeden esinlenerek oluşturulan ve 11 Eylül’ün ardından sorgusuz sualsiz Guantanamo’ya gönderilen oğlu Murat’ın serbest bırakılması için yüksek enerjisiyle mücadele veren Rabiye Kurnaz’ı odağına alan film farklı duyguları aynı filmde etkileyici biçimde işliyor. Ayrımcılık, işkence ve hukuksuzluk içeren kaşları çatık bir konuyu Köln’de yaşayan komedyen, yazar, sunucu ve oyuncu Meltem Kaptan’ın aşmış oyunculuğu sayesinde oldukça yumuşatan ve yer yer karakter komedisine dönüştüren film, direncin ve kararlılığın portresiyle dünya devlerini dize getiriyor.

Zeby nie bylo sladów (İz Bırakmadan)

Tarihi gerçeklere dayanan konusuyla dikkat çeken işlerden bir diğeri ise Jan P. Matuszynski imzalı Zeby nie bylo sladów filmiydi. Seyircisini 1983 yılı Polonya’sına götüren ve lise öğrencisi Grzegorz Przemyk’in polis tarafından dövülerek öldürülmesinin ülkeyi derinden sarsması sonrası yaşananlara odaklanan film, bu acı olayın tek tanığı olan ve bir gecede devletin bir numaralı düşmanı haline gelen Jurek’in hikâyesini anlatıyor. Cezary Łazarewicz’in aynı adlı kitabından esinlenen ve bürokrasiyle hukukun yozlaşmış kirli bedenini oyarak çıkartan film, detaylara olan hakimiyeti sayesinde ülkece yaşadığımız benzer trajik süreçleri zihinlerde canlandırıyor.

Tumbbad

Festivalde bu yıl oldukça ilgi çeken işler sunan Mayınlı Bölge: Folk Horror seçkisinin bir diğer dikkate değer filmi ise Tumbbad idi. Rahi Anil Barve’nin, Marati yazar Narayan Dharap’ın Aaji öyküsünden esinlenen film, Bollywood yapımı doğaüstü korku filmlerinden çok farklı bir anlatım sergiliyor. Hinduların Bereket Tanrıçası ve oğlu Hastar’a dair lanetli servet mitini ilmek ilmek işleyen bir anlatım ve müthiş bir sanat yönetimiyle seyircisine gömülü hazine olarak sunan film, yerel motiflerin güçlü yanları ve verdiği mesajların evrenselliğiyle doyurucu bir iş.