01.06.2017

Yönetmen Koltuğu: Peter Greenaway

Sinemanın En Yaramaz, En Kabına Sığmaz İhtiyarı

Yaptığı her filmle ya da açıklamayla sansasyon yaratan, bir kesimin fazlasıyla tepkisini alan diğer bir kesimin ise zaman zaman tereddütle de olsa benimsediği İngiliz yönetmen Peter Greenaway’ı tek kelimeyle sinemanın görüp görebileceği en yaramaz, en kabına sığmaz ihtiyarlarından biri olarak tanımlayabiliriz. Sanatın neredeyse her dalıyla az ya da çok bağı olan (opera, resim, enstalasyon, video art …) fazlasıyla entelektüel ve elbette tüm bu karpuzları kucağında taşımasını sağlayan yetenek ve zekâsıyla, özellikle sinemanın çizilmiş sınırlarının dışına çıkan ve çizgi içinde kalanlara da arsız bir çocuk gibi nanik yapan bir kişilik diyebiliriz onun için. Hiç durmadan üretmeye devam eden Greenaway, kuşkusuz son yıllarda daha da hızlanmıştır. Bunun sebebini ise seksen yaşında intihar ederek, kendi özgür iradesiyle hayatına son vermeyi düşünen birinin yapmak istediği hayallerini gerçekleştirme telaşı olarak görebiliriz.

Her fırsatta sinemanın öldüğünü veya sinemanın daha yeni gerçek anlamda keşfedildiğini söyleyen bu kabına sığmaz, susturulamaz ve dinginleştirilemez ismi olan, Greenaway’in, birçok filmi izlenecek değerde bile görmeyişi de oldukça iddialı ve birçoklarına göre hadsizce bir görüştür. Lakin Greenaway’ın sinemayı şu anki algılanan halinden farklı görmesi, onu böyle düşündürmeye sevk etmektedir elbette. Hikâye anlatmaktan daha çok görselliğin, biçimin daha önemli olduğunu savunan Greenaway’ın filmlerinin çoğunun da olaylardan değil düşüncelerden meydana geldiği bilinmektedir.

Hayallerin Bile İçine Alamayacağı Zenginlikte Bir Kişilik

Kendi tarzını modernizim öncesi ile postmodernizim sonrası olarak tarif eden bu kalıplara sığmayan adamın, kadrajlarını bir tuval, kamerasını fırça olarak kullandığını söyleyebiliriz. Resimde tek eksik gördüğü müziği ise fazlasıyla filmlerinde kullanmaktan kendini alamaz. Hatta birçok filminde Michael Nyman gibi İngiltere’nin bana kalırsa en usta müzisyenlerinden biriyle çalışmayı tercih ederek, filmlerini müzik anlamında ihya etmiştir. Hatta Sergei Einsesnstein gibi müzik kullanımı konusunda çok da alışılagelmemiş bir yol izlemeyi tercih etmiş; senaryo ortada yokken, müzisyene film ile ilgili bilgi vermeden müzikleri istemiştir. Böylece müzisyen de müzikler de sınırlandırılmamış olmuştur. Sinemada çerçevenin varlığını inkâr eden, filmlerinde biçimsel olarak montaj, dekupaj, puzzle ve bulmaca mantığını hâkim kılan bir anlayışa sahiptir. Bu nedenle de yabancılaştırmanın her zaman en estetik haliyle vücut bulmuş halidir onun filmleri. Cinsellik konusunda da asla kendini sınırlandırmayan hatta çoğu zaman çıplaklığı ön plana getiren Greenaway, pornografik sahneler konusunda da çekingen bir tavır içerisine girmemiştir asla.

Yirmici yüzyılın resim sanatından sonuna kadar nemalanmayı adeta bir görev bilen, kendisine gelen sanat ile ilgili her teklifi değerlendirmeyi amaç edinen, kelimelerle tarif edilmesi belki de beyhude bir caba olmaktan öteye gidemeyen, adeta hayallerin bile içine alamayacağı bir zenginliğe sahip bir kişilik Peter Greenaway. Elbette böylesine bir kişiliğin her biri birbirinden müstesna yapımlarından beş tanesine odaklanalım isterim.