06.12.2023

Afire (Kızıl Gökyüzü) : Petzold’un Romantizmi Yangına Karışıyor


Mithat DEMİR

Ünlü Alman yönetmen Christian Petzold, 2023 Berlin Film Festivali’nden Büyük Jüri Ödülü’ne layık görülen ve afet filmlerine farklı bir soluk getiren, ülkemizde Kızıl Gökyüzü ismi ile vizyona giren “Afire” adlı eseriyle seyircisinin karşısına çıktı.

Film, iki arkadaşın Almanya’nın kıyı kentlerinin birinde yer alan bir tatil köyüne gitmesiyle başlıyor. Arkadaşlardan biri olan ve Thomas Schubert ’in hayat verdiği Leon karakteri tatile kafa dinlemeye ve yazdığı kurmaca eserin son rötuşlarını yapmak üzere gelmişken, Langston Uibel’in canlandırdığı Felix ise tatil köyündeki evin ev sahibi konumundadır ve güzel sanatlar akademisine girmek için portföy oluşturacaktır. Ama Leon karakterinin aksine tatile geliş amacını eğlenceyle harmanlamak ister.

 

 

Felaketin İzleri

İki arkadaş eşliğinde tatil köyündeki eve girdiğimizde aldığımız ilk izlenim yabancı istilasına dair görüntülerdir. Mutfak ve yatak dağınıktır. Çamaşır makinesi çalışır. Rahatsız edicilik bünyemize işlemeye başlar. Evdeki yabancı misafir Nadja (Paula Beer) ismindeki bir kadındır ve kendisi Felix’in annesinin arkadaşının yeğenidir. Nadja’yı iki gün boyunca görmeyiz. Ama evdeki sakinlerin en gürültülü üyesidir.

Rahatsız ediciliğin ana kaynağı Nadja karakteri olarak resmediliyor. Resmediliyor ama gösterilmiyor. Önce zihinlerde birkaç çizik attırılıyor. Hassas ve tedirgin yazarımız Leon’un da üstüne siniyor bu kadın. İsmi Rus ismi. Önce kendisinden birden çok kez Rus diye bahsediyor. Ondan sonra bilinmeyene -ya da düşmana- duyulan arzu hortluyor kendisinde. Kızı gözetliyor. Odasını karıştırıyor. İlgi gösteriyor. Bir nevi ‘stalker’lık. Nadja ise ortalıkta peri kızı gibi salınıyor. Yüzünü çerçeveden sakınıyor.

Leon, arkadaşı Felix’in denize gitme teklifini sürekli reddediyor. İş yapmam lazım diyerek evin içinde oyalanıyor. Leon’un harekete geçmekten korkan yapısı mizah unsuru olarak çok iyi kullanılmış. Sürekli pasif ve yalnız takılmayı tercih eden Leon, kendisine yöneltilen etkilere karşılık tepkileri ya da sürekli numara yapmak zorunda kalması felaketlerin kol gezdiği bir atmosferde eğlenme ve tebessüm ihtiyacını karşılıyor. Olaylara ve durumlara hep Leon’un bakış açısından tanıklık etmemiz ise filmde gerçekleşen tuhaflıklar silsilesinin etkileyiciliğini arttıran özellikler arasında yer alıyor.

İçimizdeki Yangın

Çevresindeki gelişmelere kayıtsız kalan Leon, kendi içine o kadar yumuluyor ki giderek bencil birisine dönüşüyor. Bu da sempati beslediğimiz karaktere karşı sorgulamalarımızı arttırıyor. Filmde bir de çok fazla üzerine gidilmeyen bir unsur var: Çatısı sızdıran ev. Daha doğrusu evin çatısının sızdırması. Bu, civarda meydana gelen orman yangınlarının filmin sonlarında karakterlerimizi de kasıp kavuracak olan felaketin bir önizlemesi aslında. Evin misafirlerinin, tıpkı Leon’un yaptığı gibi kendi içine çok fazla dönük olmasının çevresindeki sorunları görememesine yol açtığı gibi, çatılarındaki soruna ağırlık vermelerinin sonucu olarak yakınlarındaki doğal felaketi görememeleri, kayıtsız kalmaları yangına karşı hazırlıksız yakalatıyor karakterlerimizi.

Felaketin arefesinde Nadja’dan aldığı ağır eleştiriyle dumura uğrayan Leon, bazı şeylerin üstüne gidilmemesi gerektiğini anlıyor. Yazılı kurmaca eser dilinde konuşmak gerekirse film birinci tekil bakış açısında ilerledi ve bu teknik kasten kullanılarak bizi film içinde taraflı kıldı. Ama epilogda Petzold ustalığını devreye sokarak tanrısal bakış açısına geçti ve yangın bu sefer yüreklerimizde alev aldı.