24.07.2016
Martyrs
2008 yapımı Fransız yönetmen Pascal Laugier imzalı Martrys, 2000 sonrası Avrupa Korku-Gerilim sinemasının öncülerinden biri olarak görülüyor. İlk 40-45 dakikası oldukça vahşet ve şiddet dolu bir “Gore” havasında ilerleyen film, devamında bir anda şekil değiştirip alt metni göndermelerle dolu psikolojik gerilime evriliyor. İşkence, kan gölü, vahşet gibi olguları yalnızca filmi ilgi çekici kılmak gibi ucuz bir tercih yerine mantık çerçevesinde bir hikayeye konumlandırmaya çalışan Martyrs, ortaya benzerlerinden farklı bir sonucun çıkmasını sağlıyor.
Film, 1970’lerde 10 yaşlarında ortadan kaybolan Lucie’nin üstü yara bere içinde ve çığlıklarla kaçmasıyla açılıyor. Devamında da Lucie’nin bu olayın devamında yerleştiği esirgeme kurumunda yaşadıkları ve ordaki yakın arkadaşı Anna’yla olan ilişkisini görüyoruz. Açılış bölümüyle Lucie’nin geçmişi ve Anna – Lucie ilişkisini bize işaret eden Martyrs devamında temponun uzun süre durmadığı bir şiddet şölenini dönüşüyor. 1970’lerden çıkıp filmin geçtiği günümüze geldiğimizde mutlu mesut bir aile kahvaltısıyla karşılaşıyoruz. Çalan kapının açılmasıyla ortalık kan gölüne dönüyor. Kapının arkasındaki Lucie, eve girip pompalıyla tüm aileyi katlediyor. Bunu yaparken de bir yandan tanımlayamadığımız ruhani bir yaratıktan da kurtulmaya çalışıyor. Geçmişinde yaşadığı olayın hala etkisinde olduğunu gördüğümüz Lucie yarattığı katliamın akabinde Anna’yı arayıp yardım istiyor. Çok sevdiği, yaşadığı zorluklarda Lucie’nin hep yanında olan Anna ise eve geldiğinde hiç beklemediği bir manzarayla karşılaşıyor.
Anna’nın eve gelmesiyle beraber bambaşka bir yola giren film, dini temele oturtulmuş bir psikolojik gerilime evriliyor. Martyrs, yunanca “marturos” kelimesinden gelen ve türkçe anlamı “şahit olmak” olan bir kelimedir. Filmin isminin neden böyle konulduğu ise ikinci kısımla birlikte gösteriliyor. Lucie’nin ölümüyle birlikte filmin odak noktası bir anda Anna oluyor. Lucie’nin bu intiharının onu kovalayan yaratık tarafından gerçekleştirilmesi, Lucie’nin korkularından kaçmak için çözümü ölümde bulması sonucunu çıkarmamıza sebep oluyor. Evin alt kısmındaki gizli bölmede bulduğu uzun süre işkenceye uğramış kız, Anna’nın ve bizim kafamızda soru işaretleri oluşturuyor. Devamında ailenin katledilmesine haber alan kişiler eve gelip Anna’yı da alt bölüme kapatıyor ve ona da Lucie ve diğer kızlara uyguladıkları işkenceyi uyguluyorlar.
Bu kişilerin ve işkencelerin amacına gelirsek; ölüm sonrası hayatı öğrenmek isteyen bir grup insandan oluşan tarikat, bunun yalnızca duyulan acıyla doğru orantılı artarak, ölüme yaklaştıkça mümkün olduğuna inanır. Bu nedenle ağına düşürdükleri genç kız ve kadınları türlü işkencelerle yıpratırlar ama asla öldürmezler. Amaçları bu işkencelerin sonunda kişinin aradıkları soruyu cevaplamasıdır. Acıyı kutsallaştıran tüm görüş ve felsefeleri, tarikat liderinin “Kadınlar acıya en dayanıklı olanıdır.” sözüyle kadına şiddetin dönüştüğü saplantıyı, mutlu bir pazar kahvaltısı yapan ailenin ise ne denli bir çarpık yapıdan oluştuğunu göstererek günlük hayatlarında “anne”, “baba” gibi rolleri oynayan insanların ne denli bozuk karakterde olabileceklerini eleştiren Martyrs, sonunda da topu seyirciye atarak ölüm sonrası hayatın belirsizliğini vurguluyor.
Farklı yapıda iki film barındıran havasıyla izleyici için enteresan bir deneyim olan Martyrs, Gore meraklılarını da alt metinlerle süslenmiş psikolojik gerilim hayranlarını da tatmin edecek bir film.