14.01.2017
American Honey: Baldan Acı
Baldan Acı
İngiliz yeni nesil yönetmenlerden Andrea Arnold, büyüme öykülerine kattığı gerçekçilik ve yalın anlatım ile öne çıkmıştı. Adını dünyaya duyuran Fish Tank ve sonrasında gelen ünlü roman uyarlaması Wuthering Heights, onu özellikle festivallerin aranan ismi yaptı. Ele aldığı hikâyeler arasındaki tematik bağ, dördüncü uzun metrajı American Honey’de de izleyenleri yanıltmayacak bir güven duygusu veriyor. Bu güven, yönetmenin sinemasına hâkim olan güçlü hikâye anlatma becerisinden geliyor elbette.
American Honey, Andrea Arnold’un kendi topraklarından çıktığı ve Amerika’yı mesken edindiği bir film. İster İngiltere, ister Amerika olsun, ister edebiyat uyarlaması isterse de orijinal senaryo olsun bir Andrea Arnold filminde bulacağımızdan emin olduğumuz nüveler American Honey’de mevcut. Ebeveynleriyle (ortada olsun veya olmasın) sıkıntılı ilişkiler içinde bulunan ana karakter, kendini bulma ve hayatını idame ettirme konusunda verdiği mücadeleler Arnold filmlerini organik bir bağla birbirine bağlıyor. Buradaki “kendini bulma” ifadesinde klasik bir yaklaşım da aramamak gerek. Müthiş bir uyanış ve farkındalık hali değil Arnold’un karakterlerine yaşattığı. Hayatın iniş çıkışlarını o kadar sade ve olağan anlatıyor ki filmdeki gerçekçilik sinemada bir kurgu izlediğimizi değil adeta başkarakterle yaşadığımızı hissettiriyor.
Star’ın yolculuğu
Filmin başkahramanı Star (Sasha Lane) adında, genç yaşında iki küçük çocuğun sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmış bir kız. Daha buradan annesi olup olmadığı çok da açık olmayan bir kadınla kurduğu sorunlu ilişki anlaşılabiliyor. Tıpkı Fish Tank’teki gibi, sorunlu ve sorumluluklarından uzak anne modeli burada filmin açılışında kullanılan bir leit motif gibi. Yoksulluğun da dibine vurmuş ve cinsel istismarın içinde yaşadığı evden ayrılmasıyla Star için gerçek yolculuk başlıyor. Bu yolculuk filmde “yollarda geçen yaşam” olarak da düz bir eğretileme ile veriliyor. Bu açıdan American Honey aynı zamanda bir yol filmi olarak da nitelendirilebilir.
Yolda geçen zaman boyunca, Star’ın da yapmak zorunda kaldığı iş sebebiyle Amerika’nın çeşitli bölgelerindeki yaşamlara tanık oluyoruz. Birbirleri arasında uçurumların olduğu aynı coğrafyanın farklı insanları, Star’ın çerçevesine girebildiği kadar bizim de nazarımıza takılıyor. Bir grup genç ile dergi aboneliği satışı yapan Star, kendisine işi öğreten ve aynı zamanda bir nevi peşinde sürükleyen kişi Jake’in (Shia LaBeouf) aksine yalan ve uydurma ajitasyonu değil, gerçekçiliği ve masumiyeti temsil eder biçimde konumlandırılıyor. Yolculuğa başlayışı Jake’e duyduğu tutku yüzünden olan Star, ona ilk başlarda kaçış sebebi ve tutunacak dal olarak bakmış olsa da çizilen erkek modeli olarak Jake, asla Star’ın hayatını dayayabileceği bir insan değil. Aslında yine Fish Tank’teki gibi “yanlış adam” imlemesinin buradaki karşılığı Jake.
Boylu boyunca Amerika
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Star’ın yolculuğu aynı zamanda Amerika’nın çeşitli bölgelerini göz önüne seren de bir yolculuk olarak sadece bir kızın başından geçenler olarak değil, ülke olarak yerinden takip edilebilen bir gözlem imkanı sağlıyor izleyiciye. Zengin muhitlerinden yoksulluğun kol gezdiği bölgelerine kadar Amerika, Star’ın macerasına eşlik ediyor. Yaşamlar arasındaki uçurumlar can yakıcı olsa da Arnold kamerasını ajitasyon için değil gözlem ve tespit için kullanıyor.
Yazının bu bölümü filme ait detay içermektedir.
Filmin finalinde yakılan ateşin çevresinde dönen ve eğlenen gençler, film boyunca birlikte yolculuk ederken olduğu gibi yine hüzün ve yalnızlığın, yalnız bırakılmışlığın, birer figürü gibiler. Ancak film boyunca adeta yakınlaş-uzaklaş taktiği uygulayan Jake’in Star’ın yanında gelip kıza küçük bir kaplumbağa vermesi filmin doruk noktası oluyor. Aslında kullanılan ışıkta kaplumbağa veya kurbağa olduğunu seçemediğimiz hayvanı Star’ın ellerinde görünce o ünlü masal geliyor aklımıza. Kurbağayı öpüp onu prense çevirecek ve hayatının aşkı ile mutlu, mesut yaşayacak bir prenses… Ancak, Andrea Arnold’un kalemi ve gözü bu konuda o kadar net ki yarattığı eğretilemeyi tersine çevirerek Star’ın hayvanı suya bırakmasını sağlıyor. O Star’ı kurtaracak bir prens değil, ancak Star onu sulara bırakarak yaşamasını sağlayacak bir kaynak olabilir. Kendisinin de içine girdiği ve nefes aldığı su ise “yaşam kaynağı”