05.06.2017
O AN: Nema-ye Nazdik
Farklı Denemeler Yapmaktan Vazgeçmeyen Bir İsim
İran Yeni Dalgası’nın en önemli yönetmenlerinden biri olan Abbas Kiarostami, kıskanılası bir filmografiyle arkasında unutulmaz bir iz bırakmıştır. Her biri birbirinden değerli filmlerinin yanında muhalif kimliği ile de tanınan Kiarostami, ülkesinde yaşadığı tüm baskılara rağmen İran’ı terk etmeyen, bir savaşçıydı aynı zamanda da. Filmlerinde şiirden ve imgelerin gücünden yararlanmayı eksik etmemiş, sinemanın en büyük filozoflarından biri olarak da adlandırabileceğimiz Kiarostami, kendini sürekli geliştirmeye çalışmış, denemeler yapmaktan asla vazgeçmemiş bir isimdi. Her biri sinema tarihinde iz bırakan, sinemanın gelişmesi adına değerli katkılarda bulunan Kiarostami filmografisinin en büyük başyapıtı ise Nema-ye Nazdik’dir hiç kuşkusuz.
Hayattaki En Büyük Arzuya Kavuşmak
Film içinde film diye niteleyebileceğimiz bu yapım, bir belgesel- kurmacadır. Gerçekten yaşanmış bir olayın, gerçek kişilerle film için tekrar canlandırılmasından oluşan Nema-ye Nazdik’in bir kısmı ise tamamen gerçek görüntülerden oluşmaktadır. Hüseyin Sabzian adlı sinema sevdalısı bir adamın dolmuşta karşılaştığı bir kadına kendini İranlı yönetmen Mohsen Makhmalbaf olarak tanıtması ve ailesi ile birlikte filminde oynamalarını istemesi ile başlayan ve tutuklanmasına kadar giden sürece odaklanan bir film var karşımızda. Filmde özellikle mahkemede hayat bulan sahneler unutulmaz anlara ev sahipliği yapar; Hüseyin’in sinemaya, Makhmalbaf filmlerine olan tutkusunu ve yoksulluğunu anlattığı anlar, adeta boğazları düğümler. Lakin final sahnesinin apayrı bir vuruculuğu vardır. Zira uğruna hiç sonunu düşünmeden türlü çabalara girişen Hüseyin, sonunda hayattaki en büyük arzusuna kavuşur.
Bir İnsan Sinemayı Ne Kadar Sevebilir?
Mahkemeden serbest bırakılan Hüseyin’i, çıkışta Makhmalbaf karşılamıştır. Kiarostami’nin bu ana kadar Hüseyin’i yakından takip eden kamerası, bu özel anı uzaktan bir köşeden çekmeyi tercih eder. Ne de olsa bu bir insanın yaşayabileceği en müstesna, en özel anlarından biridir. Kiarostami’nin kamerası, büyük bir incelik göstererek, Mahkmalbaf ile Hüseyin’in motora binip, Hüseyin’in aldattığı aileden özür dilemek için uzaklaşmalarını, yoldan pembe çiçekler almalarını uzaktan takip eder. Kiarostami, kimi zaman araba camının ardından, kimi zaman dikiz aynasından, kimi zamanda neredeyse onlara dokunabilecek mesafeden, tam sırtlarının ardından takip eder kamerasıyla. Ama en çok onlara yaklaştığımız anda bile konuştuklarını duymamıza asla müsaade etmez. Duyduğumuz tek şey, Hüseyin için olduğu kadar biz seyirciler için de tarifi mümkünsüz olan bu anlarda Hüseyin ile Makhmalbaf’ın ne konuştuğunu duymaz, yüz ifadelerini görmeyiz. Ama Hüseyin’in yaşadığı mutluluğu az-çok tahmin eder ve bir insan sinemayı ne kadar sevebilir, bir insan sinema ile hayata nasıl tutunur sorularının, kanlı canlı cevabını alırız.