19.02.2018

Bağımsız Sinemanın “Baba”sı John Cassavetes

Amerikan Bağımsız Sineması denince, bugün akla gelen ilk isim kuşkusuz John Cassavetes’tir. Amerikan Bağımsız Sineması’nın Babası lakabının sahibi John Cassavetes, 1959’da çektiği ilk filmi Gölgeler (Shadows) ile başlayan yönetmenlik kariyeri boyunca, stüdyolardan bağımsız, doğaçlamaya dayalı, genel izleyiciye hitap etmeyen, çoğu zaman zorlayıcı ve huzursuz, hemen hepsi iki buçuk saate yakın süreleriyle, birbirinden önemli filmlere imza atmıştır.

Amerikan Bağımsız Sineması’nın kökleri, sessiz sinema dönemine kadar uzanır. Oscar Micheaux, 1920’lerde yönetmenliğe başlayarak ve Afro-Amerikan kitlenin problemlerini, özlemlerini ve hayatlarını beyazperde’de dile getirmek amacıyla, arkadaşlarıyla kendi dağıtım şirketini kurarak, on yıllarca gömülü kalmış, kaybolmuş ve yasaklanmış birçok önemli film çekmişti. Erken dönemindeki 1925 yapımı Body and Soul’da dönemin simge isimlerinden Paul Robeson’u $100 haftalıkla oyunculuk kariyerine başlatan yönetmen, günümüzün birçok bağımsız ismine ilham kaynağı olmuştu. Samuel Fuller’den Jim Jarmusch’a, Gus Van Sant’tan günümüzde David Gordon Green gibi yönetmenlere kadar, geçen yıllarda kendi takipçilerini oluşturmuştur Amerikan Bağımsız Sineması.

John Cassavetes doğaçlamaya dayalı, evlilik ve ilişkilerdeki çıkmazları, acımasızca yansıtan; orta yaş bunalımındaki karakterleriyle, seyircisini bütünleştiren; karakterlerinin yaşadıkları korkuları ve heyecanları, el kamerasıyla ve yakın planlarla tüm doğallığıyla bizlere aktaran; benimsediği ilkelerle, içtenliğinden ödün vermeyen, unutulmaz bir sinemacıydı. Ve O’nun başyapıtlarla bezeli filmografisinden, izlenmesi gereken beş önemli film:

Shadows (1959)

Cassavetes’in bu ilk filmi, sinema sevdalısı halktan gelen yardımlarla oldukça düşük bir bütçeyle, amatör oyuncularla çekilir. Holywood stüdyolarının sunduğu ağdalı hayatlar yerine, tamamen gerçek mekanlarda ve gerçek zamanlı olarak el kamerasıyla çekilen Gölgeler, üç kardeşin büyük şehirdeki yaşama tutunma çabalarını ve acı-tatlı günlerini anlatan, doğaçlamayla ve senaryosuz çekilmiş bir coming of age filmidir.

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=VZx-I0wJ_8s”]

Faces (1968)

Orta yaş bunalımının sinemadaki en önemli yansımalarından olan Yüzler (Faces) Bir burjuva çiftin evliliklerindeki krizi ele alır. (Film, Antonioni’nin Gece’siyle benzer bir yapıdadır.) On beşinci yıllarına yaklaştıkları evliliklerinden ve eşinden artık sıkılan Richard, bir hayat kadınında çıkış arar; kocasının bir hayat kadınına gitmesine karşılık Jeannie de, genç ve cahil bir jigoloyla heyecan aramaya çalışır. Ne var ki, alışılmış düzen, gelenin gideni aratışı, özeleştiri yapmamaktan kaynaklı problemler ve suçu hep karşı tarafta arama gayreti, en sonunda bir iç hesaplaşmayı da beraberinde getirecektir karakterlerimize.

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=Hs6b_dH5k5c”]

A Woman Under the Influence (1974)

Orta sınıf kadınına dair önemli bir inceleme olan Etki Altında Bir Kadın, birey olmanın aile içindeki anne ve eş rolüyle çakıştığı noktada bocalayan bir kadını anlatır. Farklı olan bireyi toplum elbette dışlar; ama bu farklılıklar, bizi seven insanlar için daha özel olmamızı da sağlar. Duygusal, melankolik ve farklı bir kadının iç çatışmaları ve üzerine düşen rolleri oynamadaki problemleri, ailesini büyük bir sınava tâbi tutacaktır.

Killing of a Chinese Bookie (1976)

Cosmo Vittelli, 3. sınıf bir gece klübünün sahibidir. Kendi küçük dünyasını bir ‘aile şirketi’ gibi inşa eden Cosmo, içinde bulunduğu dünyanın karanlık köşelerine bulaşmadan, çalıştığı kişilere de görece abilik yaparak, kendi yağında kavrulmak ister. Ama kumar tutkusu, kendisini kartellerin egemen olduğu bu dünyanın gerçek yüzüyle karşılaştıracak ve başına ciddi işler açacaktır. Borcu karşılığında kartelin, rakip organizasyonun başını öldürmesini istediği Vittelli, ilkeleriyle hayatı arasında bir çatışma yaşayacaktır.

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=GRrj60C24Y0″]

Opening Night (1977)

Orta yaş bunalımını, bu kez bir aktristte gözlemleriz. Yaşadığı bunalımı içkiyle aşmaya çalışan, başarısızlık, deformasyon ve diğer birçok korkuyla agresif bir yapıya bürünen Myrtle, kaza geçiren bir hayranının ölümüne de tanıklık eder. İç dünyasındaki kaos giderek büyürken, başrolünde yer aldığı oyunun da açılış gecesi yaklaşmaktadır. Tüm bunların ışığında Myrtle ‘rolünü’ doğru oynayabilecek midir?

[youtube url=”http://www.youtube.com/watch?v=smGRxwjYgLk”]