29.01.2020
Bedenimi Kaybettim: Bir El Göründüğünden Çok Daha Fazlasıdır
Yazarın Film Puanı: 10/7
Isle of Dogs, Mirai no Mirai, Coco, The Breadwinner, Loving Vincent, Ma vie de Courgette, La tortue rouge… Son iki-üç yıllık süreçte ortaya konan animasyon filmlere baktığımızda sanırım hikâyesi ve anlatımıyla bizleri en çok etkileyen yapımlar bunlar. Sinema tarihi boyunca her zaman farklı bir yerde konumlanan animasyon filmlerin hep çocuklara hitap ettiğine dair bir düşünce vardır fakat bu durum son yıllarda yetişkinleri de bu kümenin içine ekleyecek kalitede animasyonların yapılması ile adeta altın çağını yaşıyor diyebiliriz.
Çocukken severek izlediğimiz animasyonlar bizler büyüdükçe gözümüze daha farklı görünür ve yıllar sonra izlesek dahi çocukluğumuzdaki o tadı alamayabiliriz. Bu durum başta da yazdığım animasyonların ortaya konması ile yetişkinlerin de animasyonun o büyülü dünyasından mahrum kalmasını engelliyor ve sinemaseverler olarak duygusal derinliği olan çok değerli animasyonlar izletiyor bizlere. Bu yazıda da vizyonda bir süre önce kendine yer bulan ve adından söz ettirmeyi başaran bir animasyon olan J’ai perdu mon corps (I Lost My Body – Bedenimi Kaybettim) yer alacak. Bu seneki Oscar Ödül Töreni’nde kendi kategorisinin güçlü adaylarından olan animasyonun değerlendirmesine geçmeden önce kısaca konusuna göz atalım.
Dünya prömiyerini geçtiğimiz sene gerçekleştirilen 72. Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenler Haftası’nda yapan ve burada Eleştirmenler Haftası Büyük Ödülü’nün sahibi olan film, ülkemizde ise ilk olarak geçtiğimiz sene gerçekleştirilen !f İstanbul 2019’da seyirci ile bulmuştu. Film ayrıca yakın zamanda gerçekleştirilecek 92. Oscar Ödül Töreni’nde En İyi Animasyon Oscarı’nı almak için yarışacak.
Le fabuleux destin d’Amélie Poulain (Amélie – Amelie) filminin senaristi Guillaume Laurant’ın Happy Hand (Mutlu El) isimli kitabından uyarlanmış film, kopmuş bir elin vücudunun geri kalanını bulmak üzere Paris’te çıktığı yolculuğu konu alıyor. Paris’te bir laboratuvardan kaçan kesik elin ait olduğu bedeni bulmak için yapmayacağı şey yoktur. Bedeninden kopmuş yalnız bir el için Paris sokaklarının barındırdığı tehlikeler onu yıldırmaz. Kütüphaneci Gabrielle ile motorla pizza dağıtan Naoufel’in kırık aşk hikâyesinin düğüm noktası bu kesik eldir.
Naoufel: Hayallerinin Peşinden Koşan Bir Genç
Mutlu geçen çocukluğunun anne ve babasını kaybettiği bir trafik kazasıyla sekteye uğradığı Naoufel, Paris’te hayata tutunmaya çalışan bir gençtir. Onu hayata tutan en önemli unsurlardan biri de hiç kuşku yok ki küçüklüğünde anne ve babasının seslerini kaydettiği kasetleri dinlemektir. Paris’teki “Fast Pizza” adlı bir yerde pizza kurye olarak çalışan Naoufel için işler hiç istediği gibi gitmemektedir çünkü sipariş edilen pizzaların büyük çoğunluğunu geç götürmektedir. Yine bir gün talihsiz bir kaza yüzünden geç götürdüğü pizza siparişi sonucu değişen hayatı artık eskisi gibi olmayacaktır.
Bedenini Bulmaya Çalışan Bir El
Filmin bir diğer başrolü ise inanılmaz bir istekle bedenini arayan kesik bir el. Kararlılığı ve şansının da yardımıyla kaçtığı laboratuvardan Paris’in tehlike ve engellerle dolu caddelerinde dolaşan el, bizleri de tehlikeli bir yolculuğa çıkararak bedenini bulmaya çalışıyor. Farelerle, köpeklerle, insanlarla ve türlü türlü engellerle karşılaşan bu el de film boyunca seyircisinin nefesini tutarak izlemesini sağlıyor.
Beden ve El Ayrılmaz Bir Bütün müdür?
Bedeninden kopan yalnız bir elin bedenine ulaşmak için atlattığı tehlikeler ile Naoufel isimli bir pizza kuryesinin aynı zaman düzleminde, aynı şehirde ve birbirlerinden habersiz şekilde başlarından geçen olaylar çok muntazam bir şekilde işleniyor. Filmin hikâyesi ve hikâyenin işleniş tarzı o kadar samimi geliyor ki seyirciyi daha ilk dakikasından içine çekiyor. Hikâyenin kurgusu, film boyunca çalan müzikler, çizimler ve tabii ki anlatımı boğucu olmaktan çıkaran diyalogların azlığı filmi takip etme konusunda seyirci açısından birçok avantaj sağlıyor.
Artısıyla Eksisiyle
Hem bedenini arayan elin hem de Naoufel’in film boyunca bir amaç uğruna çabalamaları filmi de dramatik anlamda güçlü bir hale getiriyor ve animasyon türüne farklı bir bakış açısı getiriyor. Bunun yanı sıra bedenini arayan bir elin varlığı ve yaşadıkları da filmi fantastik bir türe doğru itiyor. Filmin bazı sahnelerindeki etkileyici anlar ise filmi normal bir çocuk animasyonundan çok üzerine uzun süre düşünülecek ve salondan çıktıktan sonra dahi zihinlerde yer edinecek bir işe dönüştürüyor. Son dönemlerde çocuklardan ziyade yetişkinlere de hitap eden duygu yoğunluğu ve amacı olan bu tip animasyonlar da bizler adına en sevindirici gelişmelerden hiç kuşku yok ki. En İyi Animasyon dalında Oscar’ı alır mı bilinmez fakat seyircisine eğlenceli ve bir o kadar da anlamlı seyir sunan bu animasyon film, türün medar-ı iftiharları arasına girmeyi hak ediyor.