24.08.2022
Beş Vakit’in Taşrasında Süre
Gürkan ŞEN
Hızın önem kazandığı modern dönemde zaman; harcanabilen, hesaplanabilen, tasarruf edilebilen, düz çizgi halinde akan saat zamanı gibi algılanır. Dışsal olan bu zaman homojen ve birbirinden bağımsız noktaların toplamı gibi düşünülür. İçsel zaman ise bilince özgü, dolayımsız olarak algılanabilen ve bölünemez bir süreç olup geçmişin daima şimdiyi şekillendirdiği bir süreçtir. Henri Bergson, içsel olan bu zamanı “süre” olarak adlandırmıştır. Bergson’a göre sürede, geçmiş şimdiyle birlikte var olur ve gelecek her daim yaratılır. Reha Erdem’in Beş Vakit filmi ise modern olandan uzak taşrada, zamanın homojen ve doğrusallığından çok “süre”nin hissedildiği bir yapımdır.
Filmde dışsal zaman ezanlar, güneş hareketi ve non-diegetic[1] yazılarla görünür olurken süre, geceden başlayarak doğrusallığı kıran hikâye akışında, çocuk karakterlerin uyku-imgelerinde -ki Bergson, sürenin özellikle uykudayken yaşandığını belirtir-, çocukların doğada herhangi bir amaca hizmet etmeyen “gönül eğlendirdiği” anlarda var olur.
Reha Erdem’in taşra evreninde yetişkinler, kültürün devam ettiricisi olarak dışsal zamanı her daim önemsemektedirler: köy kahvehanesinde bir düzine takvim bulunmakta, ezanı okuyacak kişi olmadığında bir başkası onun yerini alarak dışsal zamanı yani “vakit”i devam ettirmektedir. Yetişkinler tarafından kültürlendirilmeye çalışılan çocuklar için ise havanın kararması, ezan vaktinin yaklaşması gibi dışsal zaman öğeleri, onların hareketlerini sınırlayan baskı mekanizması olarak işlev görür. Havanın kararmasıyla birlikte akşam ezanının okunacağını anlayan çocuklar, imamın gözetimi altında evlerine doğru koşarlar.
Henüz yetişkinler tarafından kültürlenememiş çocuklar, Bergson’un söylediği gibi, ender özgür olanlardır. Fakat kültürlenme sürecinde olan çocukların okudukları şiir de onların kültürlenme aşamasına hizmet eder. Sonbahar Geldi adlı şiirin ana teması kültürlenmenin başını çektiği okula dönüş çağrısıdır. Şiirin “uyan çocuk” deyişi, zamanın saf hali olan süreyi yaşayan çocuklara dışsal zamandan bir sesleniştir. Bergson’un süresinde geçmiş şimdiyi şekillendirmekte ve gelecek, geçmiş ve şimdiye bağlı olarak oluş halinde, her an yaratılmaktadır. Filmde çocuk karakterler taşranın geleceğidir. Çocukların taşra kültürüne uygun olarak biçimlendirilme çabası ise geçmişten şimdiye dek oluşmakta olan taşra kültürünün kendi geleceğini şekillendirme çabasıdır. Filmde bunun yansımaları ise taşranın yetişkinlerinde görülmektedir. Ninenin söylediği “Oğlancıkken iyi olurlar. Baba olunca babalarına çekiverirler.” sözleriyle geçmişin taşra kültürünün geleceği dönüştüreceği nokta konusunda öngörüde bulunur.
Film, klasik anlatı sinemasının aksine açık bir sonla bitse de dışsal zamanda yaşayan taşra yetişkinlerinin, süreyi yaşayan çocukları “uykularından uyandırarak” onları dışsal zamana ve taşra kültürüne dahil edeceğine dair fikir veren imgeler nedeniyle karamsar bir son olarak okunabilir.
[1] https://dictionary.cambridge.org/dictionary/english/non-diegetic