06.09.2021
Bir Hınç İmajinasyonu Olarak “Candyman”
Candyman/Şeker Adamın Laneti Nia DaCosta’nın son filmi. Filmin senaryosunu da Jordan Peele ve Win Rosenfeld’le beraber yazan DaCosta ikonik Candyman karakterini Afrikalı Amerikalıların bir hınç temsili olarak sunmayı tercih etmiş. Geçmişteki olayların gölge oyunuyla veriliyor olması da dikkat çeken bir başka tercih. Sanatçının dönüşümüyle de bağlantı kurularak izlenebilecek olan Candyman’in bu yeni versiyonunda, DaCosta etkin olduğu senaryo yazarlığı ve yönetmenlik alanlarını kullanarak içinde bulunduğu durumu aktarıyor olabilir. Yine de yönetmen filmin gerilim düzeyiyle oynayarak seyirciyi elinde tutmayı başarıyor. Yahya Abdul-Mateen’in Candyman performansı da Tony Todd’u aratmıyor.
Sanatçı Antony (Yahya Abdul-Mateen) ve küratör sevgilisi Brianna (Teyonah Parris) Şikago’da sıradan sayılabilecek bir hayat yaşamaktadır. Sanat üretiminde sıkıntı yaşayan Anthony, Candyman efsanesinin peşine düşer. Araştırdıkça öğrendiği şeyler Anthony’i ve sanat yapma şeklini değiştirir. İşinde başarısı artarak devam eden Brianna’se her şeyi yoluna koymaya çalışırken kendi içindeki çatışmalarla –o anda bulunduğu yere ait olduğu konusunda şüpheleriyle- yeni bir bakış açısı kazanır.
Yansımaların önem kazandığı bu yeni öyküde filmin gökyüzü yansımalarıyla başlaması daha en başından izleyicide gerginlik yaratıyor. Bunda atmosferi oluşturmak için tercih edilen renk aralığı ve müzik de etkili oluyor.
Aynanın ardı
Anthony öğrendikleriyle dönüşüm sürecine girdiğinde ortaya koyduğu eserde, ayna karşısında kendini gören Anthony aynanın ardında toplumsal gerçekleri ve acıları saklar. Aynanın arkası Anthony’nin etnik kimliğidir. Sanatı için yeni keşfettiği bu güdüsünü geçmişten alır. Sanat eserinin karşısında bir çift vahşice öldürülünce eser dikkat çekici hale gelir ve sansasyon yaratıp süregelen düşünce biçimini kanla yıkmaya çalışır. Bu hınçla beraber aynadaki yansımasıyla fiziksel olarak değişmeye başlayan Anthony filmin sonuna kadar adım adım Candyman’e dönüşüyor.
Karakter özellikleri
Aynadaki yansımanıza bakarak beş kere ismini söyleyerek çağırabileceğiniz Candyman, 1992 yılında aynanın arkasından açılan bir delikten gelirken yeni versiyonunda aynadaki yansımada görünüyor ve nasıl dışarı çıktığı izleyiciye gösterilmiyor. Kimi zaman görünür kimi zaman da görünmez olan Candyman ilk filmdeki gibi nasıl bir varlık olduğu konusunda kuşku uyandırarak veriliyor. İlk filmde Candyman’in sesi ve arıları korku unsuru olarak kullanırken Candyman’in bu yeni halinde karakter eski özelliklerinden arındırılmış ve yerine yeni unsurlar eklenmiş. Ses tonuyla oldukça fazla özdeşleşmiş bir karakter olan Candyman’in bu özelliğinin bu yeni filmde göz ardı edilmiş olması ilginç bir tercih. Onun yerine William Burke (Colman Domingo) karakterine bu özellik transfer edilmeye çalışılmış ama etkisi oldukça azalmış. Candyman’in ilk filmdeki fiziksel deformasyonu da bu yeni filmde Anthony’e aşamalı olarak verilmiş ki karakterin dönüşüm aşamasında yaşadığı acı ve şaşkınlık bu şekilde izleyiciye geçiyor.
Yansımalarla gerilim yaratma
Filmin en klişe sahnelerinden olan okul tuvaletinde kapalı kalıp öldürülen lise öğrencilerinin olduğu sahnede başka bir öğrenci (ve aynı zamanda izleyici) olanları küçük makyaj aynasındaki yansımadan izliyor. Makyaj aynasındaki yansıma planıyla yönetmen olayın klişesinden uzaklaşmaya çalışıyor ve bu sınırlı kadrajla gerilimi arttırıyor. Bunun gibi birkaç sahnede de ayna genellikle gerilimi yaratmak için bir araç olarak kullanılıyor. Yine klişelerden biri olan yansımada farklı görünme durumu ilk etapta korku yaratsa da yansıyan kişinin yani Anthony’nin merak duymasından ötürü gerilim unsuru olarak bırakılıyor. Orijinal filmde gerilimi yaratmada arılar yoğunluklu olarak tercih edilirken son filmde arı dozu adım adım arttırılıyor.
Irkçılık
Anthony o zamana kadar normal sayılabilecek bir sanatçıyken geldiği kültürün özüne inmeye başlayınca kendisine, dünyaya ve sanata bakışı hınçla doluyor. Bu duyguyla ne yapacağını bilemeyen Anthony sonunda olmakta olduğu şeyi kabulleniyor. Sevgilisi Brianna’se olduğu yere kendisini ait hissetmediğini fark ediyor. Açık açık hakları ihlal edilmese bile “beyaz” sanat eleştirmeninin Anthony’nin eserini gülünç bulması “siyahlara” karşı takınılan tavrı gösteriyor. Brianna’nın diğer küratörlerle bir araya geldiği sahnelerde de benzer duygular hissediliyor.
Yönetmenin Candyman’i yorumlama şekli ırkçılık hakkında konuşturmaya iten bir hareket olarak yorumlanabilir. Filmde bu tavrın çok ilkel bir biçimde(sadece “beyazları” öldüren bir Candyman şeklinde) benimseniyor olması rahatsızlık verse de konunun tartışılmaya başlanması için gerekli görülebilir. Herhangi bir filmin böyle bir misyonu olmalı mı sorusuna vereceğiniz cevap da filmi beğenip beğenmemenizde etkili olacaktır.