29.08.2020
“Bir Umut” Filmi Set Ziyareti İzlenimleri
Ümit Köreken’den “Bir Umut”
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ile Boğaziçi Film Festivali Bosphorus Film Lab’da TRT’nin ortak yapım ödül desteğini alan; yönetmenliğini Ümit Köreken’in üstlendiği Bir Umut filminin set ziyareti için önceki günlerde yolumuz Bursa’ya düştü. Yönetmenin ilk uzun metrajı Mavi Bisiklet ulusal ve uluslararası 40’ın üzerinde birçok festivale katılmış, 53. Antalya Film Festivali’nde En İyi Senaryo, En İyi Yönetmen ve En İyi Film ödüllerinin yanı sıra çeşitli festivallerden pek çok ödül almıştı.
Yapımcılığını Drama Yapım’ın üstlendiği filmin başrollerinde Halef filmindeki performansıyla 2018 yılında gerçekleştirilen Malatya Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Baran Şükrü Babacan ile Eğreti Gelin filmindeki performansıyla 2005 yılında gerçekleştirilen Adana Altın Koza Film Festivali’nde Umut Vadeden Kadın Oyuncu ödülünün sahibi olan Eylem Yıldız ve çeşitli dizi projelerinde rol almış Funda Eskioğlu yer alıyor.
Çekimleri geçtiğimiz haftalarda Bursa’da başlayan filmin set ziyaretinde filmin hikâyesi, karakterler ve çekimlerle ilgili birçok önemli noktayı öğrenme fırsatı yakaladık. Filmin yönetmeni ve başroldeki üç oyuncusu ile filmin kendilerinde uyandırdığı duyguyu, filme dair görüşleri ve filmin kendilerine ne kattığını dinledik.
“Filmin Her Sahnesinde Aksiyon, Hüzün ve Şiddet Duygusu Hâkim”
İlk olarak filmin yönetmeni Ümit Köreken’in görüşlerini okuyalım: “Bu film böyle tam yapmak istediğim, belli bir zamana sıkışmış ve temposu çok yüksek olsun ama gerçekten bir aksiyon filmi gibi de derinliği hissettiren bir şey olsundu. Çektiğim sahnelerin içinde de gerçekten hiç boş sahne yok. Her sahnede aksiyon, hüzün ve şiddet duygusu var. O yönüyle gidişattan çok memnunum. Üç başrolümüz de benimle çok uyumlu çalıştılar bu süreçte”.
“Oynamak, Taklit Etmek Değil, İçinden O Kadını Bulup, Oraları Araştırıp, Onlarla Karakteri Birleştirip ‘O’ Olmaktır”
İkinci olarak filmde Umut karakterinin annesi rolünde izleyeceğimiz Funda Eskioğlu’nun karakterine dair görüşlerine göz atalım: “Filmde oynadığım gibi bir anne değilim. Bir iç yolculukla karakter yaratımım başladı. Bunu zaman zaman tiyatroda yapıyoruz ama bir dizide zaten mümkün değil. Kendi rolüm açısından konuşacak olursam pandemiden hiç etkilenmedim çünkü yönetmen bizi filmin çekimleri öncesi başka bir dünyanın içine soktu online olarak. Benim oynadığım kadın MS hastası anne. Benim annem de Parkinson hastası olduğu için benim yolculuğum çok daha duygusal oldu ama o duygusallığı karaktere getirmedim. MS hastalığıyla ilgili filmler izledim. Pandemide hastaneye gittik. Genç-yaşlı MS hastası insanlarla görüştük. O kısım biraz ağırdı benim için. Annemi üç yıl önce kaybettim. Otuz yıl Parkinson çekti. Bir taraftan MS hastalığı, bir taraftan oğlunu yirmi yıldır görmeyen bir anne. Bambaşka yerlere götürdü beni. Çok keyifli bir çalışmaydı ve bir oyuncu bence böyle çalışmak ister sinema filminde. Oynamak, taklit etmek değil, içinden o kadını bulup, oraları araştırıp, onlarla karakteri birleştirip ‘O’ olmak. Ayrıca çekimler öncesi iki hafta yoğun prova yaptık. Psikolog ile olan bir sahnem var ve onu tamamen doğaçlama oynadım. Replikleri ezber yapmadık ve bu durum çok keyifliydi bizler açısından. Demek ki tiyatro gibi karakterler bu kadar iyi analiz edilirse ve yazılmayanı da katarak yönetmene getirdiğimizde çok iyi işler ortaya çıkar.”
“Yönetmenimle Karakterime Dair Öncesinde Uzun Uzun Psikolojik Derinliğini Aynen Bir Tiyatroda Oyuna Çalışırmış Gibi Konuşma Fırsatım Oldu”
Filmde Umut karakterinin özel tiyatroda yönetmenlik yapan eşi Asiye’yi canlandıran Eylem Yıldız ise rolüne dair şu açıklamaları yaptı: “Ben ilk defa bir bağımsız filmde oynuyorum. Çok hızlı gelişen bir süreç oldu. Yönetmenimle karakterime dair öncesinde uzun uzun psikolojik derinliğini aynen bir tiyatroda oyuna çalışırmış gibi konuşma fırsatım oldu. Bu durum beni çok iyi hissettirdi. Bütün bağımsız filmler böyle mi oluyor bilmiyorum ama film için haftada bir Zoom yaparak hep o tansiyonda tutmaya çalıştı bizi ve koparmak istemedi hikâyeden. Pandeminin olmasından dolayı da koşullar uygundu buna. Ümit ile çok yeni tanışıyoruz ve ilk Zoom toplantısını yaptıktan sonra ara ara film izlememi isteyeceğini söyledi. Ben de tamam dedim ve izlememi istediği ilk film Haneke’nin ‘La pianiste (Piyanist)’ filmiydi.”
“Umut Karakterinin Kontrolsüzlüğü Kendi Başına Çok Büyük Dertler Açıyor”
Son olarak da filmde Umut karakterine hayat veren Baran Şükrü Babacan da film ve karakteriyle alakalı şu ifadeleri kullandı: “Karakterimin daha önce yer aldığım işlerden biraz daha farklı bu filmde. Genelde bizim sinemamızdaki bağımsız filmlerde karakterler daha az konuşur ve kendilerini ifade etmezler, uzaklara bakarlar… Benim karakterim ise çok dışa dönük bir karakter. Zaten ben de karakterin en çok o yönünü sevmiştim. Sonunda her şeyi ifade eden bir karakter var dedim. Umut, çok daha agresif bir karakter. Film, diğer bağımsız sinema filmlerine göre çok tempolu bir film. Çok ciddi olaylar ve çok sert sahne var. Benim için bayağı yorucuydu o yüzden çekimler. Fiziksel olarak da çok yorucu bir film, psikolojik olarak da öyle. Bir yönüyle çok bizden bir hikâyeyken bir yönüyle de çok evrensel çünkü kan bağı denen şey var ya, seçmek isteyip seçemediğimiz ve atmak isteyip de atamadığımız, biraz onu sorguluyor. Umut’un da bu kontrolsüzlüğü de kendi başına çok büyük dertler açıyor.”
Yönetmen ve oyuncuların görüşlerinden film ve karakterler hakkında bilgi sahibi olduktan sonra da filmin konusuyla yazımızı noktalayalım.
Filmin Kısa Hikâyesi:
Umut (35), sinema filmlerinde rol almak isteyen bir oyuncudur. Eşi Asiye (43) kendi kurdukları özel tiyatroda yönetmenlik yapmaktadır. Umut, on dört yaşında iken babasını kaybetmiş, annesinin üç çocuklu bir adamla evlenmesi üzerine Bursa’da yaşayan dayısının yanına gönderilmiştir. Bu olaydan sonra yirmi yıl boyunca annesi ile hiç görüşmemiştir. Sınırda yaşadığı sorun nedeniyle Bursa’ya dönemeyen tır şoförü dayısından bir telefon alır. Anadolu’nun küçük bir kasabasında yaşayan annesi MS hastalığı nedeniyle tedavi için Bursa’ya gelmiştir. Annesinin tedavisiyle ilgilenmek zorunda kalan Umut hastanede sürpriz bir şekilde Asiye’nin hamile olduğunu öğrenir. Bu durum Umut’un çocuk sahibi olmak istememesi nedeniyle büyük bir tartışmaya neden olur. Asiye telefonunun da içinde bulunduğu çantasını almadan ortadan kaybolur. Umut çok uğraşsa da ondan hiçbir haber alamaz. Yaşadığı yoğun stres ve yıllardır içinde biriktirdiği duygular nedeniyle annesi ile büyük bir hesaplaşma yaşarlar ve annesi de ansızın ortadan kaybolur. Gece boyu Asiye’yi ve annesini arayan Umut, sabah her ikisinden de beklenmedik haberler alır. Fakat sadece birine yetişebilme şansı vardır.