24.08.2022
Captive State: Yılın Sürpriz Filmi
Burak ŞEN
Maymunlar Cehennemi yeniden çekildiğinde muhtemelen kimse bu kadar iyi bir seri ile karşılaşacağını düşünmüyordu. Yönetmen Rupert Wyatt sonradan Matt Reeves’e emanet edeceği serinin fitilini çok iddialı biçimde ateşleyerek kalesini sağlamlaştırmıştı. Bu hafta gösterime girecek; sessiz sedasız bizim kalemizi içerden fethedecek olan Captive State ise yılın şimdilik en sürpriz yaşatan filmi! Bu sürprizi birkaç ay önce izlediğimiz Overlord Operasyonu’ndan bekliyorduk ama o daha farklı bir yol izliyordu. Captive State ise atmosferi, müziği, kurgusu ve sizi sarıp sarmalayan tedirgin ediciliği ile harikulade bir iş. Ama film süresince çoğu kişi farkında olmasa bile çekilmiş en iyi ve en kreatif mülteci filmlerinden “District 9”u anımsamamak elde değil. Captive State daha farklı bir konuyu ele alıyor tabi ama atmosferik açıdan bir tür bağ kurduğunu söylemek mümkün.
Kendi Dünyamızda Sığınmacı Olmak
Dünyaya on yıl önce yapılan bir uzaylı işgali sonucu insanoğlu bitik halde bir şekilde yaşama tutunup hayatta kalma mücadelesi veriyor. Sonralarında ise Şikago’dan bir grup insan tüm bunlara son vermek adına bir yolculuğa çıkıyor. Filmin en şaşırtıcı yanı da burada selamlıyor bizleri.
Senaryoyu Erica Beeney ile birlikte kaleme alan Rupert Wyatt karton teknikli iki boyuttan sıyrılarak bizlere madalyonun öteki yüzünü de gösteriyor. Biz insanların bu işgaldeki vaziyetlerini izlediğimiz gibi bir yandan da işin uzaylı tarafına odaklanıyoruz. Onların bu işgali gerçekleştirmelerindeki amacı, bu işgalin işbirlikçilerinin düşüncelerini de hayli doyurucu biçimde verip haklı ile haksız arasındaki, iyi ile kötü arasındaki çizgiyi iyice inceltip gri bir alan oluşturuyor Wyatt ve Beeney. Bu uğurda yarattıkları distopya pek mantık dışı gözükmüyor. Öyle ki esasında alt metinin doluluğu ve bir tür kral-kralcı-halk ya da daha uygun biçimde patron-müdür-çalışan üçgenini metafore edişi ve bunu göze soka soka değil de gayet naif ama bir o kadar sert biçimde bizlere sunması bir hayli şaşırtıcı. Sanırım burada neden “District 9”u anımsattığının sebebi daha anlaşılır bir hal almıştır.
Bilimkurgu ve distopik öykülerin içerisindeki gerçeklik payı insan üzerinde daha ağır bir etki bırakıyor. Bu bağlamda da çat-pat güm aksiyon olmaya çok müsaitken içeriği dolu, para gayesinden daha fazlasını kendine misyon edinmiş bir filme imza atan Rupert Wyatt’ı kutlamamak imkansız.
Sinemada Atmosferin Gücü
Senaryosu ve yönetmenliğini övmeyi bir kenara bırakırsak Captive State’in taktir edilesi diğer yanları müzikleri, kurgusu, görüntü yönetmenliği ve sanat yönetmenliği. Teknik işçiliği de hayli tatmin edici. Ağır ağır izleyiciyi besleyen, olayları ve gidişatı sindire sindire yediren kurgusuna heyecan ve gerilim dozajını yukarda tutan müziklerde eklenince seyir zevki çok çok daha yukarılara çıkmış. Aynı zamanda sinematografisi de perdede resmen yer yer bir cümbüş edasıyla karşılıyor seyirciyi. Distopik geleceğin tasviri de hem gerçekçi hem de ürkütücü. Captive State senenin gerçekten şaşırtıcı ve sürpriz işlerinden olmanın yanında haftanın da en iyi filmi olarak seyircisine kucak açıyor. Bilimkurgu ve uzaylı/alien alt janrasının takip etmesi zor sahneler ve deli işi görsel efektlerle bezeli olduğu bu son yıllarda “District 9” ve “Arrival” gibi işlerden hoşlananlar için seneye hoş bir referans olacaktır.