21.09.2016

Çok Uzak Fazla Yakın: Sinemaya Uzak, Diziye Yakın

3cok-uzak-fazla-yakin

Yeni sezon açılırken, yeni filmler sırada…

Genelde yaz aylarında Türk sineması adına durgun günler diyebiliriz. Arka sıra Hollywood’un gişe filmleri vizyonu ziyaret ederken, korku filmleri sırasıyla vizyon görürler. Yerli sinema için de bu geçerlidir. Yaz demek korku sinemasıdır diyebiliriz. Ancak yazın bitimiyle beraber festivaller sırasıyla gelecek ve yeni filmleri gözler önüne serecekler. Tabi ana akıma oynayan bazı filmler bu yolu seçmeyerek, henüz çok ses getirecek filmler vizyonda değilken şansını denemek isteyen işler oluyor. Bu Türk filmlerinden biri de “Çok Uzak Fazla Yakın”… Bakalım bu romantizm yüklü dram vizyonda aradığını bulabilecek mi?

Filmin konusunu kısaca şöyle özetleyebiliriz. Aslı (Burcu Biricik) ve Cem (Özgün Çoban) üniversitede tanışıp birbirlerine aşık olan iki gençtir. İkisi de okudukları sanat bölümlerinde ilerlemek isterler. Ancak oluşan koşullar yüzünden iki sevgiliden biri tercih yapmak zorunda kalacaktır. Gelgitlerle dolu, bu fırtınalı ilişkinin içinde bu iki karakterin geçen yılların arasında karşılaşmalarına tanıklık ederiz.

Türk dizi piyasasında neredeyse tutan her dizide iyi işler çıkararak adından söz ettiren Türkan Derya, bunca başarılı dizi projesinden sonra uzun metraja geçiş yapıyor. Dizi severlerin tanıdığı iki sima olan Burcu Biricik ve Özgün Çoban ikilisine güvenen yönetmen Derya, yılların deneyimli görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ı da ekibinde bulundurarak kağıt üstünde iddialı bir iş ortaya çıkartıyor.

Sinematografik açıdan televizyona yakın duran bir proje…

Tabi iş iddialı olmasına iddialı ama ne yazık ki, ilk filmini çeken yönetmenlerin yanılgısına düşen bir seyir izliyor. Yönetmen dizilerdeki deneyimini uzun metraja aktaramayarak, diziden bozma video klip kırması bir filme imza atıyor. Belli ki dizileri bir maraton olarak değerlendirirsek, uzun metraj kısa mesafe koşusu yerine geçiyor. Maratona alışık yönetmenlerin, kısa mesafelerde kendini ifade etmekte zorluk yaşadığını görüyoruz. İster deneyimli bir dizi yönetmeni olsun, ister ilk filmini çeken deneyimsiz bir yönetmen olsun. Hepsi aynı hataların esiri oluyorlar.

Senaryo anlamında duygusal yoğunluğu görselliğe yansıtamayan yapım, klişe hareketlerden kaçınamayarak izlediği seyir yolculuğunda alabora oluyor. Tahmin edilebilir mizansenler, abartılı oyunculuklar ve kimyası tutmayan bir ikilinin aşk hikayesine inanmamız ne yazık ki beyazperde de mümkün olmuyor. Çünkü filmin içeriği dizi senaryolarındaki tembel yapıyla eşdeğer bir kurgusal anlatı içerisinde kendi kendine çelme takıyor.

2cok-uzak-fazla-yakin

Sonuçta aşk hikayeleri sinemanın icadından beri çekilen belirgin hikayelerden oluşuyor. Filnizin farklılığını ya senaryo anlamında sağlamalısınız, ya görsel estetik anlamında farklılık yaratmalısınız ya da krugu oyunlarıyla izleyiciye yeni kapılar açmalısınız. Ne yazık ki Çok Uzak, Fazla Yakın bu beceriyi gösteremeyen sıradan filmler deposundaki yerini ayırtıyor. Filmin kurgusundaki sıkıntılar, oyunculuklardaki göze batan yapaylıklar filmin başarısız bir deneme olarak kalmasına neden oluyor.

Abartılı oyunculuklar, klişe senaryo…

Filmde hiç mi iyi bir şey yok derseniz, tabi ki var. Özellikle sanat yönetimi basit ama yerinde dokunuşlarla filmin belki de en güçlü yanı denilebilir. Ses bandının temiz işlenmesi filmin önemli teknik başarılarından olmasına rağmen, sinemanın tüm niteliklerini karşılamaya yetmiyorlar. Filmi bazı açılardan Mavi En Sıcak Renktir filminin heteroseksüel versiyonu olarak yorumlayabiliriz. Nitekim o filmi hatırlatan birkaç sahneyi de film bünyesinde barındırıyor.

Nihayetinde her yönüyle fazla klişe ve abartılı işe dönüşen yapım, vizyonda kör atış yaparak oltasına yakalayabildiği kadar seyirciyi toplamaya çalışacaktır. Muhtemelen dizisever izleyiciye hitap eden Çok Uzak, Fazla Yakın sinemada farklılık arayanlara göre bir iş olarak değerlendirilemez.