24.08.2022

Deliver Us from Evil: Polis ve Rahibin Şeytanla İmtihanı

Konuk yazar: Halil İbrahim Sağlam

2005’te ilk filmi The Exorcism of Emily Rose ile şeytan çıkarma olayını uzun mahkeme sahneleriyle harmanlayarak türünün iyi örneklerinden birine imza atan yönetmen Scott Derrikson dikkatleri üzerine çekmişti. Üç yıl sonra 1951 tarihli The Day the Earth Stood Still filminin oldukça vasat bir yeniden çevrimine imza atması kariyerinde düşüş yaşatsa da 2012’de çektiği korku filmi Sinister ile tekrar takdir topladı. Deliver Us From Evil, 30 milyon dolar ile yönetmenin en yüksek bütçeli korku filmi ve bu sefer arkasında dev bütçeli aksiyon ve fantastik filmlerinin yapımcısı Jerry Bruckheimer var.

Derrikson, filmin Irak’ta geçen ilk beş dakikalık açılış sekansıyla bir savaş filmi izlediğimizi düşündürterek işe başlıyor. Bu sahneden sonra New York polis şefi Ralph Sarchie (Eric Bana) ve ortağıyla tanışıp gecenin karanlıklarında birbirinden farklı üç olayın peşine düşerek karanlık bir polisiye izlemeye başlıyoruz. Ortada şeytan yok, korku unsuru yok. Savaş filminden bir anda polisiye normlarına geçiş yapan bir yapı var. Rahip Mendoza’nın (Edgar Ramirez) ortaya çıkmasıyla birlikte film korku türüne geçiş yapmaya başlıyor. Böylelikle ilk yarım saat içerisinde üç farklı tür arasında gezinen tuhaf bir denemeyle karşılaşınca şaşırıyoruz.

Deliver Us from Evil’in hem kendini ciddiye alan hem de tür filmleriyle çokça dalga geçen bir yapısı var. Dolayısıyla klişe bir hikaye örgüsü üzerinden yönetmenin tercihleriyle seyirciyi afallatan bir film ortaya çıkıyor. Bir şeytan çıkarma filminde tüm bunların ne işi var diye soranlara daha şaşırtıcı bir soru soralım o zaman! Siz hiç bir şeytanın “The Doors” şarkısıyla kendisini yakalamaya çalışan kişinin dikkatini dağıtmaya çalıştığını gördünüz mü? Ya da gotik bir filmden fırlamışçasına Christopher Young’ın harika müzikleri ve slow-motion eşliğinde polis memurlarıyla dövüşen bir şeytan? Ya tüm bunlar olurken karakolun kapısında deri ceketli, uzun saçlı, yakışıklı bir rahibin sigara içerek bir Rock yıldızı edasıyla arz-ı endam etmesi?

Polis Ralph ve Rahip Mendoza’nın birbirlerini tanıma süreci de klişe gibi gözüken fakat yine oldukça eğlenceli doneler sunan mizansenlere sahip. Ralph, Mendoza’ya “Bugüne kadar tanıdığım hiçbir rahibe benzemiyorsun” diyor. Mendoza ise “Sen tam da bugüne kadar tanıdığım polislere benziyorsun” diye karşılık veriyor. Durum tam olarak da böyle seyrediyor. Ralph, evli, çocuğu olan, klasik bir polis. Her poliste olduğu gibi karısı tarafından kendisine ve çocuğuna zaman ayırmadığı, eve geç geldiği gibi bayat konular arasında yaşamını sürdürüyor. Tanrı’ya elbette inanmıyor. Mendoza ise alıştığımız rahip portresinin tam tersi. Zamanında uyuşturucu bağımlısıymış, zina yapmış, evlilik dışı çocuğu olacakken ilişkiye girdiği kadın kürtaj yaptırmış, bol bol içki ve sigara içiyor, genç ve yakışıklı vs. ama Tanrı’ya inanıyor.

Her şeytan filminde olduğu gibi final sekansına bırakılan şeytan çıkarma sahnesi kuşkusuz filmin en güçlü yanını oluşturuyor. Epey uzun süren bu sahne hem güçlü ses tasarımıyla işitsel olarak hem de şeytan çıkarma olayının zorluk katsayısı açısından daha gerçekçi bir an yakalamayı başarıyor. Tüm bu ilginç fikirlere rağmen hala ayinin bir evin yatak odasında şeytanın elleri ve ayaklarının yatağa bağlı şekilde gerçekleşeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Tanrı’ya inanan bir rahip ve Tanrı’yla kötü ruhlara inanmayan bir polis memurunun ayetler okuyup şeytanla mücadeleye girmesi “sonuç” ve “karakter dönüşümü” açısından elbet beklediğimiz gibi sonuçlanıyor. Muhafazakar bir dönüşüm olarak niteleyebileceğimiz son sahne ise tipik bir Jerry Bruckheimer klasiği. Elbette ciddiye almıyoruz, hatta karakterler de ciddiye almıyorlar, o kadar neşeli ve alaycı gözüküyorlar ki!