09.06.2018
Filmekimi: Elle
Suçlu Zevkler Sizi Çağırıyor
Öldürmeyen düşman güçlendirir
Cannes Film Festivali’nde eleştirmenlerden en yüksek ikinci notu alan film Elle, festivalden ödülle dönmesi beklenen ama ödüle ulaşamayan filmlerden biriydi. Bu yüzden de merak uyandırıyordu. Özellikle eski parlak günlerini arayan yönetmen Paul Verhoeven’in yeni filmindeki vizyonu ve yaratım sürecindeki performansı, sinema çevrelerince ilgi çeken noktaların başındaydı. Cannes’da filmin gösteriminden sonra soru işaretleri sona erdi ve film çok beğenildi. Peki bu filmi farklı kılan neydi? Bunu yazının devamında görebilirsiniz.
Michele LeBlanc (Isabelle Huppert) konsol oyunları yapan bir oyun şirketin patronudur. Bir gece evine zorla girilerek tecavüze uğrar. Ancak Michele, yeni yaptıkları oyunla ve oğlunun hamile sevgilisinin durumuyla o kadar meşguldür ki, mağdur kadın olmanın zaman kaybı olduğunu düşünür. Ona tecavüz eden adam ise tacizlerini sürdürmektedir. Michele kendine güvenen tavrıyla tecavüzcüsünü bulmaya çalışır.
Huppert’in oyunculuğu kusursuz
Konusundan da anlayacağınız üzere klasik bir filmle karşı karşıya olmadığımız açıkça belli diyebiliriz. Tecavüze uğrayan kadın karaktere adeta devrim niteliğinde bir başkaldırıya imza attırması Elle’i farklı kılıyor. Michele film boyunca güçlü kadın portresini bozmuyor.
Bu durumun neticesinde de, kendine güvenen yapısıyla filme farklı bir bakış açısı getiriyor. Isabelle Huppert’in adeta tek başına oyunculuk şovuna imza attığını belirtmekte yarar var. Oyuncu karakterine o kadar çok renk ve yeni ezgiler ekliyor ki, uzun zamandır bu kadar güçlü kadın portresini beyaz perdede görmediğimi söyleyebilirim. Michele güçlü olduğu kadar sapkın ve ahlaksızca hareketleri olan, hayalci, geçmişte başına gelen trajik olaylardan dolayı da duygusuz bir kadın… Ancak bu kadar olumsuz özelliğine rağmen tarif edilemeyen bir sempatikliğe sahip olmasından kaynaklı olarak tek başına irdelenmesi gereken bir performansa dönüşüyor. Cannes’ın belki de en büyük hatalarından biri Isabelle Huppert’e en iyi kadın oyuncu ödülü vermemiş olması diyebiliriz.
Elle yapılması zor bir şeyi yapıyor. Bu kadar rahatsız edici bir konudan mizah öğeleri baskın bir gerilim filmi yaratıyor. Üstelik bunu yaparken sıradanlaşmamayı tercih ediyor. Türün klişelerini tepetaklak ederek, yenilikçi bir tavırla mağdurun güçlü bir şekilde ayakta durmasını ele alıyor. Üstelik bunu yaparken film iyimser bir tutum sergileyerek, travmatik durumlardan uzakta kalıyor.
Cesur ve klişebozan yaklaşımı takdir edilesi
Filmde yaşanan Stockholm sendromuna benzer bir durum, ana karakterin tecavüzcüsüyle kurduğu ilişki hiçbir filmde eşi benzeri olmayan mizansenlerin cereyan etmesine yol açıyor. Filmdeki rahatsız edici nokta olan “tecavüz” mevzusu, o kadar rahat bir şekilde işleniyor ki, bir anlamda film komediye yakın duruyor. Verhoeven, türleri arası geçişlerdeki başarısıyla filmin her sahnesinde kademe atlayarak, benzerine rastlamadığımız bir filmin ortaya çıkışına olanak sağlıyor.
Sonuç olarak klişeleri tersyüz eden yapısıyla, türler arası rahat geçişleri fevkalade yapışıyla ve Huppert’in kusursuz oyunculuğuyla bu yılın en iyi filmlerinden biri ortaya çıkıyor. Elle içeriğinde barındırdığı rahatsız öğeleri avantajına çevirerek bir anlamda izleyiciye suçlu zevkler yaşatıyor. Paul Verhoeven gibi bir yönetmenin geri dönüşünü müjdeleyen film, kaçırmamanız gereken sürükleyici bir yapım olarak sonuna kadar tavsiye edilir.