21.12.2016

En İyi 30 Uzakdoğu Filmi: 2 – Seven Samurai

Sinema Tarihinin En İyilerinden

Gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden olan Akira Kurosawa’nın birçok filmi hem yazılarımıza hem de sohbetlerimize konu olmuştur. Kendisinin eşsiz vizyonu ve dünya sinemasını etkileyen yeteneklerini saatlerce anlatılabilir ama bu hiçbir zaman yeterli olmaz. Onun görsel olarak yükselttiği çıta ve sahneleri kotarmadaki üstün başarısı ise aradan geçen onlarca yıla bakıldığında hâlâ üst seviyedeki yerini korumaktadır.

Kurosawa’nın vizyonunun en önemli parçası Seven Samurai, tarihin görüp görebileceği en dolu filmlerden biri olma özelliği taşıyor. Eşkıyalar tarafından bir süredir saldırıya uğrayan köylülerin canlarına tak edip efendisiz bir samuray olan Ronin’den yardım istemeleri üzerinden ilerleyen hikâye, Ronin’in bir grup samuray ile köye gelmesi ve köylülere karın tokluğuna nasıl savaşılacağını öğretmesi üzerine şekilleniyor. Usta oyuncular Takashi Shimura ve  Toshiro Mifune’nin başrolü üstlendiği bu epik film, izleyenlere eşi benzeri olmayan bir deneyim şansı veriyor ve sinema hadisesine bambaşka bir bakış açısı kazandırıyor.

Seven Samurai çok az filmde nasip olan ve bunu başarı ile gerçekleştiren bir yelpazeye sahip. Aksiyon filmlerinin en hasına taş çıkartacak bir kurgu, en zekice ve şaşırtıcı derecede ayarında olan mizah, ders niteliği taşıyan ve harikulade tespitler barındıran toplumsal eleştiri, olmak istenen ile olunan arasındaki o ince çizgi, harika karakter oluşumları ve elbette kendinden sonra usta yönetmenleri etkileyecek epik bir şölen, gerçek bir sinema. Öyle ki, kendinden sonraki Amerikalı yönetmenleri bilhassa da western çekenlerini derinden etkilemiş ve çok bilinen efsane filmlere ilham kaynağı olmuştur. Hatta The Magnificent Seven’ın direkt re-make denecek kadar benzeri oluşmasına da sebebiyet vermiştir.

Sert bir toplumsal eleştiri

Filmin kahramanlık adına söylediği çok şey vardır. İnsanlara karın tokluğuna yardım eden kahramanlar başta acımasız görünür, daha sonra yufka yürekleri ortaya çıkar ve hatta içlerinden bazıları alay konusu olur. Kahraman da bir insandır belki ama sonuç hanesinden ne yazık ki adı hep gölgede kalır. Köylüler de başta bel bağladıkları kahramanlarına Tanrı gözü ile bakarlar ama filmin evrildiği süreçte pirinç bile daha önemli bir hal alır.

Samuraylar zaten halk tarafından sevilmez ama denize düşen yılana sarılır misali bir durum ortaya çıkar. Burada toplumun bakış açısı, çıkarlarının ön planda oluşu devreye girer. Tabii militarizm ve o dönemin Japonya’sının başı boşluğu Kurosawa eleştirilerinden nasibini alır. Usta, yapılması gereken ve yapılan üzerinden eleştiri oklarını halka da yöneltir. Fantastik ve epik bir hikayedir ama gerçeğin ta kendisine ışık tutar. İdeallerin yerini çıkarlar, sevginin yerini de nefret çoktan almıştır. Her şey bittiğinde ise “kahramanlar” kimse tarafından hatırlanmayacaktır…

Görsellikte çıtayı yükselten bir film

Gerçekçi savaş filmlerinden, ucu The Thin Red Line’a kadar uzanan bir akrabalık bağı vardır: Doğa… Bütün bu savaşlar olurken, insanlar hiçbir şey düşünemez ve hayatı zorlaştırırken doğa; mahvolmadığı ölçüde döngüsüne devam eder. İnanlar değişir, kimi riyakardır, kimi gerçekten birilerine ihtiyaç duyar ve çoğu ihtiyaç ortadan kalktığından kendine döner ve kaba tabirle nankörlük yapar ama doğa her zaman aynıdır. Onu mahveden bizler olduğumuz için, doğanın intikamının sebebi de yine bizleriz. Bir savaşı en zor şartlar ile daha da ora sokan ve belki de engellemeye çalışan (tıpkı filmdeki gibi) da doğadır, güzellikleri ile zihinleri etkileyen ve savaşın anlamsızlığını anlatan da… Gerçek savaşı insan doğa ile verir ve ona hep zarar vermektedir. Kurosawa, halkı eleştirir, çıkarları dile getirir, okları onun üzerinden yöneltir ve en çok da militarizme, onun getirdiği yıkımlara dikkat çeker.

Kurosawa, sinema tarihini etkileyecek bir filme imza atarken, görsel anlamda çıtayı yükseltir. Sahneler, gerçekçilik anlamında adeta bir devrim niteliğindedir. O dönemde ve Hollywood imkanları olmadan bunu başarmak da bir icattır ve eldekilerden fazlasını çıkarabilmektir. Kuorsawa vizyonu ve yeteneği ile büyüler. Oyuncu yönetimine ise söylenecek söz çok azdır. Mifune ve Shimura zaten harika oyunculardır ama onlardan da oyunculuklarının maksimumunu almak, inandırmak zordur ve Kurosawa bunu her zaman başarmıştır. Seven Samurai, sadece Japonya ya da Uzakdoğu sineması içinde değil sinema tarihinde de en üst sıralara yer almayı hak eden bir harikadır. Büyük ustaya, her izlenişte aynı duyguyu yaşayarak hayran olmak ise dünya döndükçe bize bahşedilen en önemli deneyimlerden biridir.