03.06.2017

!f Bağımsız Film Festivali: Esen Işık’la Röportaj

Köpek filminin yönetmeni Esen Işık ile yaptığımız röportaj:

1- Filmin çıkış öyküsü hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz? Neden böyle bir film çekmek istediniz?

2008 yılında Pippa Bacca’nın Türkiye’de tecavüze uğrayıp öldürülmesi beni oldukça etkiledi. Pippa’nın ölümünden sonra sosyal medya üzerinden takip ettiğim, toplumun birçok kesiminin de katıldığı tartışmalar ve yorumlar benim için inanılmaz bir boyuttaydı. Özet olarak şu deniliyordu: “Bu kadar naif olmamalıydı”… Başına gelenlerden sorumlu tutuluyordu. Bu benim için toplumun kendini nasıl seyirci olarak pozisyonlandığının dışa vurum sekliydi. Kadın cinayetlerinin, LGBTİ bireylerinin yaşadığı şiddetin bu kadar artması ve sıradanlaşmasında hâkim olan zihniyet ile toplum ilişkisi ve birbirlerini karşılıklı beslemelerinden yola çıkarak senaryoyu yazdım.

2- Filmin başrolünde bir trans oyuncu var ve bir trans karakterini canlandırıyor. Türkiye’de Filmin vizyon gösterimi için endişeleriniz var mı?

Fırsat eşitliği ya da eşitsizliği Ebru karakterinin temalarından biri. Ebru yaşadığı toplumda kendine yer arıyor. Böyle bir hikâye yazıp bir transla çalışmamak politik olarak tabii ki doğru bir duruş olmazdı. Belgesel film olmadığı için, cast’ta bütün rollerde olduğu gibi oyunculuğu yapabilecek ve kameranın seveceği bir karakter aradım. Çağla Akalın’ı internet sitesinden bulduk ve bence ilk kez kamera karşısında olmasına rağmen oldukça başarılıydı. Bu tür filmlerin dağıtım ve salon bulma zorluğunun zaten bilincindeyim. Türkiye için bunun çok daha zor olduğunun farkındayım, salon bulmak ve seyirciyle buluşmak için mücadele edeceğim.

3- Filmin, hem Pippa Bacca’ya adanmış olması hem de bir trans oyuncuyla çalışıyor olması aslında toplumun bazı kesimlerinde yok sayılabilen, genel duyarlılıkların içinde rahatça yer bulamayan konular. Filme başlamadan önce ve çekimler sırasında, bu bazı negatif tepkiler de olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Yazar sineması aynı zamanda bir duruş şeklidir, bu tür kaygılara yer verdiğiniz zaman bunun sonu gelmez. Benim tek kaygım, istediğim, kurguladığım anlatım diliyle ilgiliydi. İlk kez bir episode filmi çekiyorum. Aslında üç farklı hikâyeyi bir filimde buluşturup bundan tek film yapabilmek, seyircinin elinden tutup şehirde dolaştırıp, insanların hikâyelerine tanıklık etmesini sağlamak “mağdur, şiddeti uygulayan ve seyirci” üçgeninde bir hikaye ortaya çıkarmak gibi kaygılarım vardı.

4- Film bir ortak yapım. Almanya’dan gelen geri dönüşler nasıl oldu film için?

Film tamamen İsviçre’de finanse edildi. Aralık ayın da İsviçre’de vizyona girdi. Şu an beş dalda İsviçre film ödülüne aday gösterildi. 18 Mart’ta ödüller açıklanacak. Nisan ve mayıs aylarında Avusturya ve Almanya’da vizyona girecek. Şu ana kadar birçok festivalde yer aldı ve hâlâ dolaşıyor.

5) Bu, daha çok Türkiye’deki ötekileştirilen insanlar üzerine çekilmiş bir film mi sizce? Filmdeki karakterler bu insanların hayatlarına mı dikkat çekmeye çalıştı? Öyle ise, film öncesinde bu konuyla ilgili nasıl bir ön çalışma yaptınız?

Aslında ben ötekileştirme kelimesini çok sevmiyorum. Bu kelime benim için “ırkçılığın ve ayrımcılığın daha bir yumuşatılmış şekli”. Kadına şiddet, kadın cinayetleri, ayrımcılık, ırkçılık, fırsat eşitsizliği tabii ki sadece Türkiye’ye ait bir durum değil. Dünyanın birçok ülkesinde yaşanılan bir gerçek. Fakat Türkiye’deki mevcut durum oldukça tehlikeli bir halde. Günde 1 -2 kadının öldürüldüğü bir ülke, gerçek anlamda fiziki şiddet, psikolojik şiddet, tecavüzle ilgili gerçek sayıları bilmiyoruz. Türkiye’yi bu noktada farklı yapan resmî devlet duruşunun, şiddeti ve her türlü ayrımcılığı alenen destekliyor olması olduğunu düşünüyorum. Devletin bütün mekanizmalarında bunun yansımalarını görüyoruz. Sinemanın yanında, uzun yıllardır şiddete maruz kalmış kadın ve çocuklarla çalışmaktayım ve aynı zamanda Türkiye’yi yakından takip eden biri olduğum için çok özel bir ön çalışma yapmadım.

Röportaj: Alican YILDIRIM