24.02.2017

!f Bağımsız Filmler Festivali Günlükleri – 8

Córki dancingu / The Lure

Polonyalı Agnieszka Smoczynska’nın bu ilk filmi, ilk eserini yaratan çoğu yönetmenin yaptığı gibi kendi hayatından nüveler taşıyor. Smoczynska, annesi gece kulübünde çalışırken, orada yaptığı gözlemlerden yola çıkmış. Elbette bir gece kulübünde çocuk gözüyle yapılan gözlemlerin, hatıralarda fantastik bir şekilde yer etmemesi mümkün değil, değil mi? Smoczynska, kim bilir çocukken Disney çizgi filmlerinden izlediği ya da hikâye kitaplarından tanıdığı denizkızlarını da hatıralarına ekliyor. Son olarak, muhtemelen yönetmenimizin özellikle gerilim ve korku türüne olan sevdası da ekleniyor. Zira film, vampir, slasher gibi birçok türün bir arada dansını yaratıyor tabiri caizse. İyi de yapıyor. Görüntülerin muazzamlığına ise söylenecek söz yok. Lakin böylesine başarılı, bir B-film kategorisine girebilecek, belki de ileride kült mertebesine erişebilecek filmi neden müzikal olarak planlamış hiç anlamadım. Filmin tek ama en büyük sorunu da bu olmuş bana kalırsa.

Tuba BÜDÜŞ

Death in the Terminal

Gerçek bir olaya dayanan bu belgesel gücünü hem sürprizinden hem de olayın etkileyicşliğinden alıyor. Hiçbir kurgu numarasına girmeden, gerçek görüntüleri en saf haliyle önümüze süren yapım, ön yargı meselesine de en acı şekliyle yer veriyor. Şiddetin, terörün kötü olduğu, insanın vahşileşebileceği durumlar göz önüne serilirken, en ufak yanlışın bir hayata mal olabileceği de yine ön yargı üzerinden anlatılıyor. Olaya kendini kaptıran izleyiciler ise salondan hüzünle ayrılacaklardır.

Onur KIRŞAVOĞLU

A MAn Called Ove

Güzel oyunculuk, soğuk bir sıcaklık ve her duyguyu yaşatan naiflik. Biraz Kuzey sinemasının genel hatları bunlar belki ama bu filmde yine çok güzel toparlanmış. Oscar’ın görmezden gelmediği A Man Called Ove, salondan çıktığınızda kendinizi her duyguyu yoğun hissederken bulmasını sağlayacak. İyi/kötü her duygu sizi saracak ama en çok yüzünüzde güzel bir gülümseme…

Onur KIRŞAVOĞLU

The Eyes of My Mother

Siyah beyaz estetiğini bir korku filmine yedirmek kolay iş değildir. The Eyes of My Mother estetik kaygılarını, tekinsiz atmosferiyle birleştirerek rahatsız edici filmler kervanına katılırken sinema anlamında takdir edilmesi gereken bir ilk film olarak yorumlanabilir.

Haktan Kaan İÇEL

 Below Her Mouth

Klasik bir aşk üçgenini pek de farklılık yaratmadan anlatan yapım, LGBTİ filmi olması sebebiyle seyirciye farklı göründüğünü zanneden bir film… Çoğunlukla cüretkâr oyuncu performansları ve görsel anlamdaki cesur seçimleriyle fark yaratmaya çalışmış. Ne yazık ki sıradan bir aşk filmi olarak akıllarda kalıyor. Klişe unsurların altında boğuluyor.

Haktan Kaan İÇEL