13.05.2016
Far From the Madding Crowd: Her Şeyden Uzak
Edebiyat eserlerinden sinemaya yapılan uyarlamaları sevmemiz için pek çok neden var. Özellikle okuduğumuz, hayranı olduğumuz kitapların beyazperdeye yansıyan halini görmek, yazarın kurduğu dünyanın görsel dünyaya adaptesini izlemek izleyicide heyecan yaratacak unsurlardan bazıları. Tabiî uyarlamalar çoğu zaman bu heyecanın karşılığında hayal kırıklığı sunabiliyor biz sevenlerine ancak bir romanı, hikâyeyi okurken kafamızda kurduğumuz her detayı kendi hayal dünyamıza yansıdığı gibi perdede görmeye çalışmak, izlediğimiz uyarlamaya yapacağımız en büyük haksızlık sanırım.
Far From the Madding Crowd (Çılgın Kalabalıktan Uzak) Thomas Hardy’nin 1873’te bir dergide tefrika etmeye başladığı ve 1874 yılında da ilk basımı yapılan romanı. Eser, gerçekten de adına uygun olarak okuyanlarını kendi dünyalarından uzaklara taşıyacak, onlara İngiltere’nin uçsuz bucaksız 19. yüzyıl kırsalını yaşatacak cinsten bir roman. Odağına aldığı Bathsheba Everdene adlı genç bir kadının kendi benliğini bulması, hayata karşı verdiği mücadele ve bu mücadelede erkeklerin yerine dair açımlamalarıyla ilgiye değer bir eser. Bunların yanında el değmemiş güzel doğayı insanın içine çekercesine, ayağını basarcasına hissettirerek anlatması da eserin okuyucusuna verdiği zevklerden biri.
Thomas Hardy’nin bu çok sevilen romanı, 1915 yılından bu yana biri televizyon filmi olmak suretiyle üç kez uyarlandı. 2015’e denk gelen bu dördüncü uyarlama, ABD ve İngiltere ortak yapımı ancak film gerek oyuncuları, gerekse yönetmeni açısından uluslararası bir hüviyet taşıyor. Açıkçası Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’in bu roman uyarlamasını çekeceğini duyduğumuzda sinemaseverler olarak yaşadığımız heyecanın yanına merak ve sevinci de eklemiştik. Klasik bir roman uyarlamasına soyunması Vinterberg için gittikçe anaakıma kayan çizgisinin de iyice altını koyulaştırdığı anlamına geliyordu. Peki ortaya çıkan neticeden memnun muyuz? Kendi adıma ziyadesiyle memnun olduğumu söylemeliyim.
İngiltere’nin Wessex kırsalında, eşsiz bir doğanın içinde, renklerin birbirine karıştığı ama en çok da yeşilin hüküm sürdüğü görüntüler filmin en rahatlatıcı yönünü oluşturuyor. Hardy’nin de en umutlu romanı olarak tanımlanan Çılgın Kalabalıktan Uzak, görüntülerde bu umudu yakalayabiliyor. Başrolünde Carrey Mulligan’ı gördüğümüz film, tam manasıyla Bathsheba Everdene’i yakalamayı başarmış perdede. Onun dizginlenemez hareketliliği ve özgürlüğü, kendini saklayan masumluğu, varolmayı seçen cesareti Mulligan’ın bedeninden perdeye çok iyi aksediyor. Sevgiyi, tutkuyu, tecrübe ve korumayı temsil eden erkek modellerinin genç kadının hayatına giriş çıkışlarında da inandırıcılıktan uzaklaşılmıyor. Dolayısıyla ayakları yere basan ve ne anlatmak istediğini bilen bir uyarlama çıkıyor karşımıza. Belki burada bir parantez açıp kitabın hacmi içinde kendine daha fazla yer bulabilecek yan hikâyelerin filmin zamansal sınırlaması içinde kendine sadece “değinme” açısından yer bulabilmesi, hikâyenin temposu içinde ufak gedikler olarak yorumlanabilir. Ancak Çılgın Kalabalıktan Uzak, Bathsheba Everdene’nin hikâyesi, bu uyarlama da onun filmi. Dolayısıyla her şey onun mücadele ve sevgisine hizmet ediyor. Biz, onu merak ediyor ve hikâyesinin tamamlanmasını izliyoruz. Bu açıdan, görsele aktarılırken yapılan tercihler de bir kadının hikâyesine dönüşüyor.
Filmin görüntü dünyasını kurmaktaki başarısı, hem romanın detaycı anlatımının uyarlayanlar tarafından iyi yakalanmasının hem de yönetmen ile Submarino (2010) filminden beridir birlikte çalışan görüntü yönetmeni Charlotte Bruus Christensen’in Vinterberg’le kimyalarının uyuşmasının bir sonucu. Craig Armstrong’un da izleyeni dinledikleriyle atmosfere dahil eden müziği, filmin kuvvetli yanlarından biri. Tüm bunların yanında yukarıda sözünü ettiğimiz kanıyla, canıyla Bathsheba Everdine’e dönüşen Mulligan ile filmde göründüğü andan itibaren güveni ve sarsılmaz aşkı temsil eden Gabriel rolüyle Belçikalı oyuncu Matthias Schoenaerts’in aralarındakı kimya, uzun zaman geçse de akılda kalacak bir çift kazandırıyor sinemaya. Bathsheba’nın hayatına giren ve her biri kadının hayatındaki bir yanı tamamlayan erkeklerin varlığı, andığımız gibi yine Bathsheba’nın kendi yolculuğuna hizmet ediyor. Bunlardan en zayıf işleneni tutkuyu doyuran taraf olan Francis Troy’un hikâyesi. Ancak dediğimiz gibi bir romanın yapabileceği kadar güçlü tasvirleri filmde aramak çoğu zaman yersiz. O açıdan filmin hikâyesine hizmet etmek görevini yerine getiriyorsa işleyen taraf olarak bakabiliriz yan hikâyelere de.
Şimdi gözünüzü kapatıp eşsiz yeşilliklerin, Bathsbeha Everdine gibi uçsuz bucaksız bir coşkunun içine atmayı düşünün kendinizi. Sonra da gidip Çılgın Kalabalıktan Uzak’ı izleyin. Çünkü bu çılgın kalabalığın içinde her şeyden uzaklaşmaya hepimizin hakkı var.