29.01.2020

Honeyland: Arı Kovanına Yolculuk

“-Hatice abla, neden buradan gitmiyorsun?
-Benim de olsaydı bir çocuğum senin gibi başka idi ama yok.”

Honeyland/Bal Ülkesi, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti yapımı 2019 tarihli bir belgesel. Adından da anlaşılabileceği gibi arıcılıkla uğraşan bir köylünün hayatını konu alıyor. Honeyland bir belgesel olsa da anlatımı kurmacaya daha yakın. Filmde dış sesin ya da röportajların olmayışı izleyicinin gerçek bir karakterle bağ kurmasını kolaylaştırıyor.

Hatice peteğe benzeyen yıkık dökük, eski bir köyde annesiyle yaşıyor. Doğal arıcılık yapıyor ve doğanın verdiğinden hakkını alıyor kalanını doğaya bırakıyor. Yaşadığı ortamla ahenk içinde olduğunu izleyici hissedebiliyor. Diyor ki “Yarı sana, yarı bana.” Annesiyle ilişkisi de tersine dönmüş gibi. Annesi bir çocuk kendisi de anne gibi. Çekildiğinden haberdar olan Hatice’nin kamera karşısındaki çekingen duruşu gittikçe azalıyor ve benzer bir planla film son bulurken Hatice artık daha rahat. Tüm hayatını çelişkileri ve mutluluğuyla olduğu gibi izleyiciyle paylaşıyor ki yönetmenin ortamı ve hisleri verme şekli izleyiciyi Hatice’ye yaklaştırıyor.

Geleneksel Olanla Modernin Çatışması – Varoluş

Hatice bomboş köyünden çıkıp minibüsle şehre giderken punkçı bir çocuk da fluda kalıyor. Hemen bir sonraki sekansta Hatice arabalarla dolu yollardan geçerek pazara varıyor ve bal kavanozlarını satmaya çalışıyor. Bu sırada da annesi ve kendisi için küçük alışverişler yapıyor. Hatice’nin daha fazlasını üretip daha zengin olup şehre taşınmak gibi bir kaygısı yok. Normal rutinini oluşturmuş ve halinden memnun. Yine de bu sekans bloğunda görebiliyoruz ki Hatice modern toplumdan tamamıyla uzak değil. Hatta köyde gözleri az gören annesinden başka kimse olmamasına rağmen saç boyası seçimindeki titizliği kendisini dış dünyaya kapamadığının açık bir göstergesi. Yalnız ihtiyaçlarını karşılayınca sarı gömleğiyle arı gibi kovanına geri dönüyor. Hatice annesiyle vakit geçirirken duyulan bebek ağlaması Hatice’nin içindeki arzuyu ele veriyor. Yönetmen karakterin çocuk özlemini izleyiciye geçirmeyi böyle tercih etmiş olmalı.

Honeyland’in önemli söylemlerinden biri doğadan her şeyi alırsan o senden bunu fazlasıyla alır. Bunu da köye geçici bir süre gelen kalabalık ailenin yaşadıklarından kolayca anlayabiliriz. Bu ailede dikkat çekici olan şey para kazanmak için hayvancılıktan arıcılığa kadar ellerinden gelen farklı işlerle meşgul olmak istemeleri. Buna da mecburlar çünkü çocukların şehirde bir hayatı olmak zorunda. Aile hep beraber bir varoluş mücadelesi veriyor ama birbirlerini anladıkları da pek söylenemez.

Birbirini Ardına Gelen Sahnelerin Yarattığı Duygu Karmaşasıyla Anlama

Köyde yaşam, ölüm, doğum normal şeyler. Modern insanı heyecanlandıran ya da korkutan şeyler orada yaşayan insanlar için normal ve bu insanlar bir yandan da modern hayata uyum sağlamaya çalışıyor. Gerçek ve ilginç bir çatışma. Yönetmenin modern bir araçla, uçakla iniş ve çıkışları vermesi yine dikkat çekici tercihlerden. Anlatılmak istenen ortamla tezat ama gerçek. Film boyunca yönetmen sekans bloklarında bu tezatlardan yararlanıyor ki izleyiciyi karmaşık bir duygu durumuna sokup anlamaya itiyor.

Honeyland söyleyeceği bir sözü olduğu gibi kendi içinde bir felsefesi de olan bir belgesel. Bunu kurmaca tadında hiç müdahil olmadan vermesi ve karakterin gerçek dönüşümü izleyiciye sunabilmesi tam bir yönetmenlik başarısı. Sinematografisi de izleyicide uyandırmak istediği etkileşimle çok uyumlu. Genel belgesel izleyicisinin beğeneceği bir yapım olduğu gibi sıradan bir izleyiciyi de mutlu edecektir.