23.05.2016

Vizyon Dışı: Io e Te

The Dreamers’ın (2003) ardından sinemaya yaklaşık on yıl ara veren Bernardo Bertolucci, son uzun metraj filmi Io e Te ( Ben ve Sen-2012) ile tekrar beyaz perdeye dönmüştü. Cannes Film Festivali’nde de ‘yarışma dışı’ bölümünde gösterilen film, bu hafta vizyon dışının konuğu oluyor. Aynı zamanda “Io e te” yazar Niccolo Ammaniti’nin aynı adlı kitabından da uyarlanma özelliği taşıyor.

The Dreamers ile birkaç gencin hayatına odaklanan ve buradan gençliğe dair ( özellikle ’68 kuşağına ) toplumsal belirli tezler ortaya koyup, anlatan Bertolucci; Io e Te’de ise farklı bir açıdan gençliği ele alıyor. ‘Y’ kuşağının ortaya çıkışı, giderek içe kapanan ve bireyselleşen ve bu yönüyle de iletişim problemi yaşayan bir kuşağın sorunsalı üzerinde duruyor, Io e Te. ’68 kuşağının yaşadıkları ve var olma çabasını ortaya koyan The Dreamers’ın başyapıt olarak dile getirilmesi anlattığı meseleyi derinlemesine irdelemiş olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Io e Te ise, önemli bir film olmasına rağmen değindiği konunun/kuşağın tazeliği ve dünyada meydana gelen değişimlerin daha da hızlanması nedeniyle, meselesini çok yüzeyde dolaştırıyor.

Io e Te, ergenlik çağına girmiş Lorenzo’nun hikayesi. Annesine okulca düzenlenen kayak gezisine gideceğine söyleyen Lorenzo, bunun yerine bir haftasını bodrum katında bulunan babasının eski odasında geçiriyor. Dış dünyadan kopmasını normalleştiren Lorenzo’nun hikayesini kuvvetlendiren en önemli durum ise; üvey kız kardeşi Olivia’nın tesadüfen bodrum katındaki odaya gelmesi üzerine, ikilinin bu bir haftayı beraber geçirmek zorunda kalmaları ve işlerin daha da karmaşık hale gelmesi. Olivia da belirli sosyal problemleri olan genç bir kadın karakter olarak karşımızda. O güne kadar belirli bir iletişimleri bulunmayan ikili arasında zaman geçtikçe kurulan bağ, ikilinin kendi iç dünyalarını da sorgulamaya itecek bir duruma yol açıyor. Özetle; Io e Te, karanlık bir bodrum katında kendilerini dış dünyadan izole eden iki gencin, kendilerini kurdukları diyalog ve paylaşımlar sayesinde hayata tekrardan karışacak konuma getirme sürecini anlatıyor. İkili arasındaki yakınlaşmaların ‘cinselliğe’ dönüşmemesi, yönetmenin göstermek istediği bir başka ‘aşk’ın anlatıcısı sanki.

Io e Te’nin başarısı usta bir yönetmenin elinde hikayenin örülüş şekli ve oyuncuların karakterlerini yansıtırken kendi aralarında kurdukları doğallık diyebiliriz. Lorenzo’yu canlandıran Jacopo Olmo Antinori’nin (ilk oyunculuk deneyimi) ve Olivia’ya hayat veren Tea Falco’nun ortaya koyduğu performansların da gayet yerinde olduğunu da eklemeden geçmeyelim.

Son olarak, neden bu filmi yazmak istediğime dair birkaç satır eklemek istiyorum. Geçtiğimiz hafta (10 Ocak) David Bowie’nin hayatını kaybettiğini duyduğumda aklıma direkt olarak bu filmden bir sahne geldi. Bu acı kayıp, herkesin zihninde farklı bir çağrışım mutlaka yaratmıştır. Filmin en can alıcı sahnelerinden birinde 1969 yapımı ‘Space Oddity’ ‘nin İtalyan söz yazarı Mogol tarafından yazılan ‘ Ragazza solo, Ragazza sola’  İtalyanca versiyonu seslendiriliyor.

Bu yazıyı, usta yönetmen Bertolucci’ye 70’li yaşlarında bile bu denli ilham olan David Bowie’ye adıyor ve saygıyla anıyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=qn-PPA-dXPM