24.08.2022
Jinn: Hadi Beni Güldür Biraz
Konuk yazar: Halil İbrahim Sağlam
“Önce üç varlık yaratıldı. Birincisi kilden yapılan insanlar, ikincisi ışıktan yaratılan melekler, üçüncüsü ise ateşten yaratılan Jinn’ler”
Hasan Karacadağ’ın D@bbe (2006) serilerini hatırlatan bu başlangıç cümleleriyle açılış yapan film, salt bir cinli korku filmi bekleyenleri yanıltarak işe başlıyor ve bol görsel efekt altındaki kılıçlı jeneriğiyle sanki The Lord of the Rings (2001) ya da Game of Thrones’un (2011) dinsel bir imitasyonunu çekiyormuşçasına abartılı bir fantastik epik atmosferi düzenliyor.
Detroit’te doğan Müslüman bir yönetmen olan Ajmal Zaheer Ahmad, 2009 yılında çektiği ilk filmi It’s a Mismatch ile Hintli oyuncuları bir araya getiren ABD yapımı bir komediye imza atmıştı. Ahmad, bilinçli olarak yaptığı türlerle dalga geçen “kötü film” yapısını bu sefer komediden fantastik korku türüne taşıyor ve Kanadalı, İskoçyalı, İranlı ve Amerikalı oyuncularının performanslarından Bollywood yönelimi çıkarma çabasına girişerek alışkanlıklarından vazgeçmiyor.
1902’de başlayıp günümüzde devam eden film, 1902 yılındaki atmosfer için bir saçlı sakallı adam, bir cin, deniz, orman ve mağara görüntüsü yeterlidir diyerek baştan ucuzluğunu gözümüze sokarak eğlendirmeye başlıyor. Ciddi bir filmle karşı karşıya olmadığımızı anladığımızda ise her yeni adımda biraz daha keyif almaya ve kahkaha atmaya başlıyoruz, zira filmin sunduğu görseller o kadar eğlenceli ki… Bir düzine cine sırasıyla aduket çeken melekler, arabayla hız yarışına girişen cinler, birdenbire mutantvari telepatik güçler kazanan kahraman, Terminator 2: Judgment Day (1991)’deki efsane robot T-1000 gibi yavaş yavaş yürüyüp birden koşmaya başlayan CGI ile döşenmiş cin tiplemeleri vs…
Üç yıl önce sinema yazarı Engin Ertan’ın seçkisiyle düzenlenen Kült Film Maratonu’na katılmıştım. Orada sırasıyla Riki-Oh: The Story of Ricky (1991), Troll 2 (1990) ve Best Worst Movie (2009) filmlerini altyazısız, ana dillerinde gösterilmesine rağmen nasıl keyifle izlediğimi hatırlıyorum. Kötü filmleri neden sevdiğimi bana tekrar anımsatan güzel bir etkinlikti. Jinn’i izlerken de aynı tadı aldığımı söyleyebilirim, çünkü altyazısız izlense bile absürtlük konusunda algıyı her an diri tutmayı sağlayıp eğlence konusunda yaratıcı doneler sunan bir yapım var karşımızda. Fakat Jinn’in kült bir film olacağını söylemek günümüz standartlarında gülünç kaçabilir, 20-30 yıl önce çekilseydi belki…
Günümüz korku filmlerinde periler ve hayaletlerin artık eski korkutma gücünü kaybederek yerini din olgusu üzerinden şeytana ve cinlere bıraktıkları bir gerçek. Genelde muhafazakar bakış açısıyla ele alınan ve korkutarak inandırmayı hedefleyen bir türün kendini ciddiye alıyor gibi gözüküp bu denli bir ters köşe yapması pek sık karşılaşılan bir durum değil. O yüzden Jinn’i izlemek için sinemaya gidecek kitlenin kendini korkmaya ve filmi ciddiye almaya programlaması büyük hayal kırıklığıyla sonuçlanacaktır. Fakat filmin ilk dakikalarında ne yapmak istediğini anlayıp bundan keyif almaya odaklanıldığı takdirde salondan kahkahalar eşliğinde mutlu bir şekilde ayrılmak mümkün.