04.03.2017

Juste La Fin Du Monde: Parçalanan Ailenin Uzatma Dakikaları

dolan

Cannes’da kazanılan büyük ödül…

Sinemanın altın çocuğu Xavier Dolan’ın Cannes Film Festivali’nden Büyük Ödül ile dönmesinden sonra gözler Dolan’ın yeni filminin üzerine yoğunlaşmıştı. Bilindiği üzere filmin Cannes’daki eleştirmenler tarafından beğenilmeyerek topa tutulması ve buna rağmen ödül töreninde ödülle buluşması, izleyiciler cephesinde kafalarda soru işaretlerinin belirmesine neden olmuştu. Peki Dolan’ın filmi jürinin kararında olduğu gibi çok iyi mi, yoksa eleştirmenlerin tarafından bakıldığı gibi hayal kırıklığı mı?

Öncelikle filmin konusuna kısaca bakalım. Louis-Jean (Gaspard Ulliel) evinden ayrıldıktan sonra yazdığı oyunlarla şöhreti yakalamış bir yazardır. Uzun bir ayrılıktan sonra evine gelir. Annesi, kardeşleriyle ve ağabeyinin eşiyle özlem gidermeye çalışır. Ancak her karakterin içinde sakladığı bir burukluğu vardır. Louis-Jean’un geçmişiyle hesaplaşması, ailesiyle yüzleşmesinden geçer.

dolan3

Kolay izlenebilir bir film değil…

Her filmiyle hayran kitlesine yeni izleyicileri ekleyen Xavier Dolan, yeni filminin kadrosunu yıldız isimlerle doldururken, bir tiyatro oyununu sinemaya uyarlamış oldu. Dolan, yeni filminde dar yakın planlarla karakterlerin ruh hallerini yansıtmaya çalışırken, karakterlerin yaşadığı gerilimi izleyiciye aktarmaya çalışmış. Bu yüzden de izlenebilirliği olabildiğince kısıtlamak amaçlı kadrajları oyuncuların yüzleriyle sınırlandırmış. Alan derinliğini yüksek dozda kullanarak, izleyicinin sadece karakterlere odaklanmasını amaçlamış. Nitekim bu bağlamda ana karakter Louis-Jean’ın hayal dünyasını yansıtan sahnelerde özgür kaldığını destekleyici geniş açı lens kullanımı söz konusu olmuş.

Yapılan bu hamleler atmosferi besleyici olsalar da, izlenebilirliği düşürmüş. Görsel anlamda videoklip estetiğine sahip flashback sahnelerini bir kenara bıraktığımızda, tercih edilen karakter profillerine odaklı görsel tercihler filmin kendi içinde sıkışmasına neden olmuş. Bunun en büyük nedenlerinden biri olarak senaryonun kısıtlı kalması gösterilebilir. Senaryo o kadar tahmin edilebilir ve düz yazılmış ki, sıkıcı olmaktan öteye gidemezken, Dolan’ın yaratıcılığına bel bağlayan izleyicinin de bu konuda hayalkırıklığına uğrayacağı aşikar diyebiliriz.

dolan1

Tiyatro hissi, sinema duygusunun önüne geçiyor

Tiyatro oyunundan uyarlanan metnin, sinema görsellerine yansıması bir anlamda sancılı gerçekleşmiş. Filmi izlerken sinemasal bir tat almak yerine, izleyicinin tiyatro oyunu izliyormuş duygusuna yakalanması ve oyunculukların yer yer teatral ezgilerle göze batması filmin defolarından bazıları olarak özetlenebilir.

Ana karakterin, filmdeki her karakter ile yalnız kalarak yüzleşmesi şeklinde ilerleyen kurgu, planlı yapısından dolayı film içinde sırıtıyor. Filmin sembolizmle süslü çarpıcı finaline rağmen, izleyici tatminsizlik duygusu sarıyor. Filmin yeterli vasıflardan uzak oluşu gerçeğiyle yüzleşmemiz kaçınılmaz kılınıyor.

Filmin videoklipten ibaret olarak yaftalanmasını doğru bulmuyorum. Çünkü hayal sahnelerinde cereyan eden bu stil, filmin maksimum beş dakikasında kullanılıyor. Belki de filmin en büyük sıkıntısı Dolan’ın filme kendi tarzını yeterince yansıtamaması denilebilir. Özellikle yönetmenin gün geçtikçe büyüyen hayran kitlesi açısından bu durum olumsuz bir etki oluşturuyor. Yine de yönetmenin yeni şeyler denemek istemesine saygı duymak gerekiyor.

Sonuç olarak Xavier Dolan’ın filmografisinin en zayıf işiyle karşı karşıyayız. Dolan zekice hamlelerini olabildiğince film içinde sınırlandırarak, tiyatroya yakın duran bir filme imza atıyor. Hayal sahnelerini bir kenara ayırdığımızda geriye aile içi çatışmaların yoğunlukta olduğu, yüzleşmelere sırtını dayayan televizyon dizilerinden hallice bir film geriye kalıyor. Kimi oyuncuların doğal performanslarına rağmen, abartılı kimi oyunculuklar filmin monotonluğunu engelleyemiyor. Cannes’da alınan ödülün bir yanılgı olduğu, film izlendiğinde apaçık ortaya çıkıyor.