11.05.2016

Karakter Mutfağı: Celine & Jesse

before sunset

-Neden gelmedin Celine?
diye sorar Jesse. Nehrin üzerinde giderken aslında ikisinin de kafasında dokuz yıldır var olan bir soru vardır. “Nasıl olurdu?” Bu ihtimali ilkin yok eden Celine’dir. Hatırlarsınız, Before Sunrise’ın sonunda verdikleri sözü yerine getirmeyen Celine’dir. Gelmemekle o bitirmiştir bir nevi ikisinin muhtemel beraberliğini. Belki sebepleri vardır; ancak bunlar yine de mantıklı gelmiyordur Jesse’ye. İnsan “tamam” der “haklısın” “öyle olmalıydı, sebeplerin vardı” Ancak yine de “ne olurdu” diye sormadan “nasıl olurdu” diye düşünmeden duramaz. İşte bu geçen dokuz senede Jesse’nin bunları sorduğunu görürüz. Celine’nin de tabii. Aslında burada vurucu olan nokta, “yaşanmamışlık”tır. Yaşanmamış olasılıklar, yaşanmamış bir aşk, yaşanmamış gelecek… Peki yaşamamışlar mıdır? Tabii ki yaşamlarını sürdürmüşlerdir; ama bir diğerinin aklı ötekinde kalarak. Suçlu var mıdır? Çoğu zaman suçlu Jesse’dir çoğu zaman da Celine! Gerçek? Aslında ikisi de değil… İhtimaller herkesi cezbeder; belki de bunca çabanın sebebi budur. Bunca gayretin…

-Niye gelmedin Celine?
Bu soruyu sormayı beklemiştir yıllarca. Çocuğunun annesi olarak onu düşlemiş, sabah uyandığında yanında görmeyi umduğu kişi hep Celine olmuştur. Bu yönden bakıldığında çok hüzünlü bir insandır Jesse, tıpkı gün batımı gibi…

Ya Celine?
Dokuz yıl boyunca hayatına birçok kişi girip çıkmış, belki de büyük annesinin ölümüne daha çok Jesse’yle buluşmasını engelleyen bir olay olarak da bakmaktan kendini alıkoyamamıştır. Tabii Jesse’nin evlenmesini sindiremediği de bir gerçektir. Yine bir birlikteliğin sürdürücülerinden biridir o. Yaşamamaktadır, sadece sürdürmektedir. Biz Jesse’nin de öyle olduğunu biliriz. Peki birlikte olsalardı yaşayacaklar mıydı? Bunun cevabını bilemeyiz. Filmde de bulamayız. Çünkü bunun bir cevabı yok.

Before Sunset1

Celine, karakter olarak Jesse’den daha baskındır. Yaşadığı kırılganlıklar, güçlü görüntüsünün, kendine yetebilme kabiliyetinin altında kedisinde şefkat bulan, sevilmeyi bekleyen bir kadın o. Kırılgan… Bu yapıyı Delpy fazlasıyla yansıtabilmiş perdeye. Özellikle arabadaki öfke nöbeti akıldan çıkmayacak gibi. O da kızgın aslında Jesse’ye.

İlk karşılaştıklarında kitapçıda, her şey ne kadar da düzgün görünüyor. Her ikisi de hayatından memnun, birbirlerini gördüklerinden biraz şaşkın ama bütünüyle sevinç dolu. Dakikalar biraz ilerledikçe, ikisinin de kızgınlıkları, sevinçleri, hüzünleri, sinirleri, düşünceleri, kayıpları ortaya çıkıyor. Bir noktadan sonra saklamak yersiz kalıyor. Başka bir zaman daha yok çünkü… Uçağın kalkmasına sadece dakikalar var.

-Bugün dünyanın yok olacağını bilsen, yine benimle böyle felsefik konuları mı tartışırdın?
-Evet, ama bunu bir otel odasında seninle sevişirken yapardım…

Müthiş sahnelerden biri de bu! Birbirlerinin paylaştıkları her açı onların birbirleri için yaratıldıklarının bir simgesi gibi. Ya da böyle düşünmek her ikisi için de bizim için de fazlasıyla çekici

Dairenin merdivenlerini çıkarız bir bir… Celine’nin şarkılarını dinleriz. Ve son diyaloğu duyarız:
-Baby, you gonna miss that plane!
-I know, I know…

Bir son mu??? Hiçbir zaman çizilmedi ve yazılmadı ki!