16.06.2016
Karakter Mutfağı: Linda & Steve
Doksanların başı… Seattle… Grunge’ın beşiği… Grunge’ın doğduğu, kalbinin attığı, damarlarının dallanıp budaklandığı, hızlıca dünyaya yayıldığı beşik. Mother Love Bone, Mudhoney, Pearl Jam, Alice in Chains, Soundgarden, Nirvana, ve daha niceleri. Oduncu gömleği yine popüler kılan, uzun saçlı, yırtık converseleri ile gençler seksenlerin apolitik uykusundan uyanmış, kendi tarihlerini yazıyorlar. Müzikle… Kızgın ve huzursuz. Yetmişlerin Woodstock ruhuna kıyısından köşesinden en yakın ruh bu. Kısa da sürse olabildiğince özgün, olabildiğince “o an”. O tarihlerde Seattle’da olup da bu ruhtan etkilenmemek imkansız. O tarihlerde genç olup da bu ruha kayıtsız kalmak imkansız. Heyecan, yepyeni bir şeyler oluyor ve bunun parçasıyız hissiyatıyla yoğrulmuş bir heyecan.
Cameron Crowe’un yazıp yönettiği 1992 tarihli Singles bu efsanevi devrin tam da başlangıç safhalarını arka plan olarak alan ve tabii ki kulakları bayram ettiren hafif komedi soslu bir “modern ilişkiler” güzellemesi.
Seattle’da çoğu aynı binada yaşayan yirmili yaşlarını süren altı bekar genç… Hayatları müzik aracılığıyla bir şekilde kesişiyor. Steve (Campbell Scott) ve Linda (Kyra Sedgwick) bunlardan ikisi. Canlı bir konserde hem birbirlerini hem de grunge’ı keşfediyorlar. Linda aslında “o” kişiyi aramakta, keza Steve de. Bunun farkında olmasalar da. Bir şeylerin başlamasına, başlatmaya hazırlar. Fonda şimdi rahmetli Layne Staley’nin sesi. Alice in Chains. It ain’t like that. Öyle değil. Peki nasıl? Cevap grunge’da.
Hafif sıkılgan bir “Selam!”. “Selam”.
İki yabancının paylaştığı, artık yabancı olmadığı “o” an.
Tek bir sihirli gecenin ardından, arkadaşların da işin içine girmesiyle bozulan büyü.
Kız tarafı: Aradı. Aramadı. Araması lazımdı. Neden aramadı? Belki başına bir şey gelmiştir (!).
Erkek tarafı: Aramalıyım. Oğlum ağırdan sat deli misin? Hemen atlama. Aradan zaman geçsin.
Ve yeniden karşılaşma:
Linda: Aramadın!
Steve: ………
Oysa ki ne demişti Steve? “Tanrı’yla özel bir sohbetim olsa, ondan bu kızı yaratmasını isterdim.”
Peki neden aramadın Steve?
Neyse grunge halleder. Hallediyor da.
Fonda Pearl Jam. Hatta arada Pearl Jam’in ta kendisi. Kanlı canlı. Öte yandan yanlış anlaşılmalar, ara vermeler, ağlama nöbetleri, konser, bunalım, daha cok konser, derde deva olmaya çalışan arkadaşlar. Ve neyse ki bütün bunlar ince bir romantik komedi formatında olup bitiyor. Yoksa Linda ve Steve dünyanın en sıkıcı çifti olacak ve bu yazı yazılmayacaktı.
Fonda Soundgarden. Her şeye rağmen Linda ve Steve aslında bütün diğer gençler gibi, yolunu bulmaya çalışan iki âşık. Aşık olduğunu bilmeyen iki aşık. Modern zamanların kuruntularından fazlasıyla nasibini alan, olduğu gibi görünmekten korkan. Bu yüzden bir yandan savunma mekanizmalarını var gücüyle çalıştırırken diğer yandan elinde olmadan kabuğundan çıkmanın verdiği endişenin esiri olmuş. Otuzlu yaşlara doğru hızla giderken büyümek istememenin, büyümenin sancısını birbirinden çıkarmayı seçen iki aşık.
Oysa ki her şey o ilk “selam!”da gizliydi.
Olduğu gibi. Tıpkı grunge gibi samimi, tıpkı grunge gibi teklifsiz.
Linda: Aslında mahallenden geçmiyordum bile. Bak, kız arkadaşın falan olmam gerekmiyor. Sadece seni yeniden tanımak istiyorum.
Steve: Peki niye bu kadar geciktin?
Linda: Trafikteydim.
Bazen de cevap bu kadar basittir. Kasmaya gerek yok.