26.12.2016

Karakter Mutfağı: The Dude

Halısının Peşinde Bir Anti-Kahraman

The Big Lebowski, Coen Biraderlerin filmografisinde apayrı bir noktada duruyor. Hatta sinema tarihinde eşi benzeri pek olmayan bir sevgi seline mazhar olmuş ve kült statüsüne ulaşmış nadir komedilerden. Tabii ki bunda en büyük pay, başkahraman The Dude’un yani Jeffrey Lebowski’nin. Jeff Bridges’ın hayat verdiği The Dude (Ahbap) karakterine kahraman demek garip gelebilir ama o alışılageldik kahramanlardan farklı olarak kendi kahramanlığının kitabını yazmış bir adam.

Öncelikle The Dude karakteri öyle pat diye ortaya çıkmış değil. Coen Biraderlerin sıkı bir referansı var. O da 60’lı yılların ünlü aktivisti Jeff Dowd. Dowd halen Seattle’da yaşıyor ve gayet nevi şahsına münhasır bir insan. Coen Biraderlerle tanıştığı 1981 yılından beri Ethan ve Joel Coen’in aklına kazınmış olan, hayli eksantrik bir karakter. Tek farkı The Dude kadar ipsiz sapsız değil. Zira kendisi birtakım bağımsız filmlerin ve ünlü grupların videolarının pazarlamasında çalışmış, yani yaratıcı ve ne kadar deli dolu görünse de işinde gücünde bir kişilik.

Jeff Bridges’in mükemmel bir şekilde hayat verdiği ve neredeyse özdeşleştiği The Dude karakterinin en büyük özelliği ise dünya başına yıkılsa kaybetmediği vurdum duymaz görünüşü. Bu vurdum duymazlığının altında aslında arkadaşlarını önemseyen bir yürek taşıyor. The Dude’un en büyük zevki arkadaşları Donny ve Walter ile bowling oynamak ve kirasını bile zar zor ödeyebildiği evinde halısının üzerinde walkman’inden dinlediği müzikler eşliğinde ot tüttürmek ya da meşhur White Russian içkisinden yudumlamak.

 

Bir Bahtsız Bedevi

The Dude’un etliye sütlüye karışmadan yuvarlanıp gittiği bu küçük dünyası kendisiyle aynı adı taşıyan ve son derece zengin bir işadamı olan Jeffrey Lebowski ile karıştırılmasıyla beraber çatırdamaya başlar. Kendilerine nihilistler diyen bir grubun zengin olan Lebowski sandıkları The Dude’un evine zorla girip pek kıymetli halısına işemesiyle işler değişir. Hayatında çok az şeyin peşinde koşan The Dude evi derleyip toparlayıp, güzel gösterdiğini düşündüğü halısının peşine düşer.

Bowling dışında yerinden kıpırdamaya üşenen The Dude, halısının hesabını sormak üzere Büyük Lebowski’nın karşısına çıkar. Bu sahnede aslında The Dude’un iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz olduğunu görürüz. Bunun asıl sebebi ise pasifist kişiliğinden ötürü kendisine yönelik beklenmedik agresif tavırlar ve saldırılar karşısında hazırlıksız olmasıdır. Zira Lebowski’nin lügatinde “agresyon” kelimesi yoktur. Ancak, bu durum 0.69 sent için bile utanmadan çek yazdığı marketin televizyonundan George Bush konuşmasını gördüğü an değişmiştir. Zamanın Körfez Savaşı’na dair brifing veren baba Bush’un kullandığı bir takım büyük laflar Jeffrey’nin Büyük Lebowski karşısında kendisini savunmak için kullandığı sözlere dönüşüverir. Bu biraz da medyanın en alakasız görünen vatandaşın dilini nasıl etkilediğinin de bir göstergesidir. Bu şekilde oradan buradan arakladığı laflarla hayatını sürdürmeye çalışan The Dude yine de son derece masum ve iyi niyetlidir.

Gönülsüz Dedektif

Ancak The Dude’un asıl macerası Nihilistler tarafından kaçırıldığına inandığı genç karısı için istenen bir milyon dolarlık fidyeyi vermekten kaçınan büyük Lebowski’nin ondan yardım istemesiyle başlar. Bundan sonrası ise gönülsüz dedektifliğe soyunan kahramanımızın sabrının ve barışçılığının sınandığı absürt olaylar silsilesine dönüşür. The Dude başına gelenler karşısında vurdum duymazlığını korumaya çalışır ama buna tam olarak muvaffak olamaz. Zira, aslında başına gelenlerin sorumlusu biraz da kendisidir. Kendi kendine çeşitli basit kanıtlarla büyük sonuçlara varan The Dude iyice düşünmeden hareket etmenin ceremesini çeker. Ancak zaten enine boyuna oturup düşünmesi böyle bir anti-kahramandan beklenebilir mi? Tabii ki hayır.

Hayaller Bowling, Gerçekler Saddam

The Dude’un aslında sadece kendi hayatında değil ama dünyada da olan biteni kafaya taktığını onun o meşhur rüya sekansından da anlarız. Bowling salonunda çalışan Saddam’ın arkasında göğe kadar uzanan ayakkabı kulesinden eli makaslı nihilistlere kadar her türlü fallik unsurla dolu olan bu rüya Lebowski’nin düşüşüyle son bulur. Yani, bir birey her ne kadar etliye sütlüye karışmamaya niyetlense de kendisini bu dünyanın bataklığından kurtaramaz.

Sonuç olarak, The Dude bir hayat felsefesine dönüşmüş durumda. Dudeizm diye bir şey var artık. Tıpkı onun gibi giyinen, meşhur hırkası, şortu ve şeffaf sandaletleriyle ortalıkta dolaşan erkek ve kadın hayranlarının verdiği Dude partileri var. Neden mi? Çünkü o bir simge. Çünkü Ahbap aldırmaz. Her şeye rağmen.