08.12.2016

Kasap Havası: Melodramın Modern Sinema ile Buluşması

Daha önce TV filmleri ve dizilerde boy gösteren yönetmen Çiğdem Sezgin’in ilk sinema filmi olma özelliği taşıyan Kasap Havası, 35. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma bölümünde kendine yer buldu. Yine dizi dünyasından tanıdığımız ve oldukça sevilen oyuncuların başlıca rolleri üstlendiği film, Adana ve Antakya’dan ödüller ile dönmeyi başardı. Yeşilçam melodramlarını andıran konusu ve modern sinema gereksinimleri ile harika bir senteze imza atan Kasap Havası, Zeki Demirkubuz, Yavuz Turgul gibi isimlerin ilk dönem filmlerini de andırıyor. Bir anıyı hatırlar gibi, hüzünlü ve samimi olan hikâyesi ile duyguları hareketlendiren film, son dönem sinemamız içinde, önemli bir yere sahip olacaktır.

Kasap Havası, taksicilik yapan ve etrafının düzgün olarak nitelendirdiği bir kadınla evlenmek üzere olan Ahmet’in, bir mekanda tanıştığı ve kendinden yaşça büyük Leyla ile tanışması üzerine şekillenmekte. Ailesi onu yolundan şaşmaması için ikna etmeye çalışırken, Ahmet aşkının peşinden gitmektedir. Bir düzine insanı etkileyen olaylar da işte böyle başlar. Film düğün ile açılır. Leyla’nın uzun süredir birlikte olduğu erkek başkasıyla evlenmektedir. Burada ilk önce Leyla’yı tanır, empati kurar ve derdine ortak oluruz. Leyla’nın erkeklere güvenmemesi gerekliliği, çektiği acılar ve hayata bakışını ilk bilgi olarak hafızaya yazarız. Rahattır, gece hayatını sever ama hep kaybeden olmuştur. Kaybedenler kulübünün filmdeki birinci üyesi yönetmenin tercihi ile Leyla’dır. En yakın arkadaşı durumu özetler ve esas hikaye başlar. Ahmet’te elbette bir kaybedendir. Hayata istediği hiçbir şeye ulaşamamış toplumun ve ailesinin dayatması ile aile kurup kabuğuna çekilmelidir ama Leyla’yı tanır. İki kaybeden birbirlerine ilaç olmuşlardır ve aralarında aşk başlar ama en hüzünlü, en kırık olanından bir aşktır bu. Kimsenin tasvip etmeyeceği, olmaması gereken ve güvensizlik içinde yüzülen bir aşk…

Burada filmin hikâye ve senaryo matematiğinin Yeşilçam tarzı olduğunu söylemek gerekiyor. Formların hepsi oraya ait. 90’lı yıllara kadar, Demirkubuz’a kadar uzanan bir kalıp bu. İmkansız aşk, ailenin baskısı, her şeyi göze alıp ardından vezgeçiş ve hayal kırıklıkları… Ediz Hun ve Türkan Şoray’ın o hallerini alıp filme koysanız sırıtmayacak bir yapı bu ama çok büyük farkla: Modern sinema gereklilikleri… Kadraj seçiminden oyunculuk performanslarına, atmosfer kurma becerisinden diyalog seçimlerine kadar günümüz sinemasında izler. Yani Kasap Havası, Yeşilçam matematiğini şimdinin tercihleri ile harika sentezleyen bir melodram. Gerçek bir aşk öyküsü.

Parçalanan Hayatlar…

Filmin ikinci yarısı, kriminal olaylar ve parça parça dağılmak ile ilgili. Ahmet üzerinden ilerleyen hikâye, aslında yan karakter olarak görünen Leyla üzerine kurulu. Yani gizli özne Leyla. Onun hayal kırıklığı ile başlayan film, umutsuzluğu ile devam eder, Ahmet ile biraz tutunur hayata ama eskiden âşık olduğu adam da her şeyi karıştırır ve önünde sonunda kaybeden, yalnız kalan Leyla olacaktır. Esas kaybeden, esas hüzün yaratan ve hep kaybetmeye mahkum olan Leyla’dır. Filmin açılış ve kapanışında onun sevdikleriyle uzaklığını görürüz. Onu kaybetmesi ile başlayan ve biten bir film.

Aşk, güven, kader, seçimler ve arzular hayatın akşını belirler. Bazen her şey göze alınır, risk en üst seviyededir ve bu çok büyük bir yanlış olabilir. Bazen ise yapmadıklarımız ya da yapamadıklarımızdır yanlış olan, yani kaçırdığımız balık büyüktür. İşte Leyla ve Ahmet’in hikâyesi bize bunu da anlatır. Sonunda her zaman hayat kazanır ve aile ya da toplumsal baskı galip gelecektir. Kadına bakış ile erkeği normlara itiş, bu toplumun en büyük kanayan yaralarından biri olarak onlarca yıldır devam etmektedir ve daha da devam edecektir. Öyle ki bir erkek evlenmeden önce başka bir kadına âşık olursa suçlu kesinlikle kadındır, baştan çıkaran, erkeği kendine çeken ve düzeni bozan kadın… Cezayı da o çeker. Hıncını herkes ondan alır. İşte Kasap Havası’nın dertlerinden biri bu ve yönetmen bunu harika bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Çiğdem Sezgin bütün bu söylemleri ve farklı iki zaman sinemasını harika bir şekilde harmanlıyor.

Oyunculuk konusunda da bir paragraf açmak gerekirse; İnanç Konukçu ve Şenay Gürler’in performanslarının ışıl ışıl parladığını söyleyebiliriz. Dizi ve tiyatro alanlarında zaten rüştünü çoktan ispatlamış isimler sinemada da ne kadar büyük oynayabileceklerini gösteriyorlar. Konukçu’nun gerçeğe çok yakın jest ve mimikleri, Şenay Gürler’in bütün o hüznü alabildiğimiz bakışları, etkiyi en üst seviyeden verecek kadar harika. Kimya olarak da muazzam bir uyum yakalanmış ve onlarla empati kurmak çok kolaylaşmış. Filmin en güçlü yanlarından birinin bu performanslar olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Kasap Havası yeni sinema için önemli bir kazanç, eski sinema için de müthiş bir nostalji şansı…