06.09.2017

L’amant double: Ustaların Yolunda Gerilim Dolu Bir Gezinti

Ustaların Yolunda Emin Adımlarla…

1988 yılından 1996’a kadar aralıksız icra ettiği her biri birbirinden başarılı kısa metraj filmlerle yönetmenlik kariyerine adım atan François Ozon, kısa zamanda Fransa sinemasının parlayan yıldızı olmayı başarmış isimlerden. Kısa filmlerindeki başarısını uzun metraj filmlere de kanalize eden Ozon, neredeyse her yıla bir film sığdırarak azımsanmayacak bir filmografinin mimarı oldu şimdiden. Fransız sinemasında birçok açıdan taşları yerinden oynatan bu üretken isim, kendi ülkesinin aykırı isimlerinden Roman Polanski,  Hollywood’un baş mimarlarından Alfred Hitchcock, Hollanda sinemasının vazgeçilmezlerinden Paul Verhoeven, yeni Hollywood jenerasyonunun öncülerinden Brian De Palma ve Kanadalı David Cronenberg gibi isimlerden de oldukça etkilenmiştir. Cinsellik ile gerilimin baş döndüren birlikteliği üzerine genelde filmlerini inşa eden Ozon, son filmi L’amant double ile ise sınırlarını zorladığını ispat etmekte. Zira çok yakın zamanda özellikle kendine örnek aldığı ustalarının mertebesine erişeceğinden de kimsenin kuşkusu kalmayacak bana kalırsa.

Ozon, henüz geçen yıl bir dönem filmiyle bizleri karşı karşıya bırakmıştı. Üstelik ne kuir sinemanın izleri (tabii Ozon filmografisine hâkim olan biz seyircileri ters köşe etmesini saymazsak) ne cinsellik ne büyüme sancıları ne de gerilimin izleri okunabiliyordu Frantz’da. Oldukça iyi kotarılmış olan bu tarihi dram filminde elbette Ozon’un birçok alışkanlığı yine vuku buluyordu fakat birçok açıdan Ozon filmografisi içerisinde özgün bir yerde kendini konumlandırıyordu. L’amant double’da ise yönetmenimiz vazgeçemediği limanda, neredeyse yüzmekte ustalaştığı sulara yelken açıyor yine. Karşımızda belki de bazılarımızı fazlasıyla zorlayacak bir film var: L’amant double’de, bir kadının cinsellik ve gerilim ile örülmüş, dikenli hayatına ortak oluyoruz. Peki, Ozon ustalar tarafından şimdiye kadar ortaya konulan erotik gerilim tütündeki başyapıtların arasından sıyrılarak kendine özgün bir kimlik oluşturuyor mu?

Sürpriz İçinde Sürpriz

Bu soru üzerinde hassasiyetle durmak gerekiyor. Zira L’amant double, odağına doppelgänger (çift gezer) mevzusunu alarak da ustaların başyapıtlarına öykünüyor.  Hitchcock ustanın Vertigo, Brian De Palma’nın Sister, David Cronenberg’in Dead Ringers ve Ozon’un çok sevdiği Rainer Werner Fassbinder’ın Despair filmleri bu ikililik mevzusuna filmlerinde başarıyla yer vermişlerdi. Bu nedenle Ozon’un bu erotik gerilim türündeki son filminin yeni bir şey söylemediği, pek de özgün bir yerde durmadığı aşikâr. Fakat L’amant double, ustaların başyapıtlarından etkilenmiş ve bu etkilenmeyi başarılı bir şekilde filmine aktarabilmiş bir yönetmenin işi. Ozon, asla taklide gitmeyerek, daha önce yapılmış olanı kopyalayıp sunmayarak, bildiğimiz mevzuları yeni bir perspektifle ortaya koymasıyla takdiri hak etmekte. Bu nedenle Ozon, yeni bir şey söylememesini eleştirmek fazlasıyla mesnetsiz kalıyor.

Karın ağrılarından şikâyetçi olan Chloé Fortin(Marine Vacth), doktorunun tavsiyesiyle en son çareyi psikanaliste gitmekte bulur.  Paul Meyer (Jérémie Renier) isimli doktoru ile gerçekleştirdiği seanslar sonucu çabucak iyileşen Chloé’nin rahatsızlığını da böylece bir süreliğine önemsiz bir psikolojik durum olarak düşünürüz. Fakat Chloé ile Paul arasında başlayan aşk ilişkisi Paul’un ikiz kardeşi Louis Delord’un da hikâyeye dâhil olmasıyla erotizmin kol gezdiği, gerilimin bir an bile eksilmediği bir yola evrilir. ABD’li yazar Joyse Carol Oates’un Lives of Twins isimli romanından uyarlanan filmin sürpriz içinde sürpriz barındırdığını ve ters köşe yapan bir finalle son bulduğunu da düşünürsek Ozon’un seyircisini ne kadar zorladığını daha net ifade edebilirim sanırım.

Seyirciyi Afallatan Sürpriz

Ozon’un daha önce de Jeune & jolie filminde tabiri caizse lolita rolünde karşımıza çıkardığı Marine Vatch’ı filmin daha ilk sahnesinde güzelim saçlarını kestirirken görüyoruz. Bir saç kesimini uzun uzun bize izleten bu sahne, filmin gebe olduğu büyük sürprizlerden birinin de öncülü aslında. Film, birçok noktada, tıpkı saç kesimi gibi Chloé’nin bedeni üzerinden (orgazm olmuş vajinadan gözlere yapılan geçiş) imtina ile taşıdığı gizlerini işaret ediyor. Lakin bir yandan da gözlerimizin önünde yaşanan mevzu ile de bir o kadar meşgul ederek algılarımızı tümden ele geçirmekten de geri kalmıyor. Böylece hem esas sürprizi görmemize engel olmuş, gizemini açık etmemiş hem de aslında ben çok kere söylemeye çalışmıştım da demiş oluyor Ozon bizlere. Ozon’un artık belirgin bir alâmetifarikası olan bu seyirciyi afallatan sürprizleri bir önceki filmi Frantz’da da hatırlanacağı üzere oldukça başarılı kotarılmıştı.

Biraz da filmin daha önceki ikiz ya da doppelgänger filmlerinde olduğu gibi ikili arasındaki karakter farkını önce çıkarmasına değinelim. Tek yumurta ikizi olan Paul ile Louis’in görüntü dışında tamamen farklı bir kişilik çizmeleri hatta hastalarını tedavi ediş şekillerinin de farklı olması ve Chloé’nin bu ikili arasındaki bölünüşü filmin sabırsızlıkla bekleyeceğiniz sürprizi sonucunda yerli yerine oturacak bir gizemi var ediyor kesinlikle. Chloé’nin neden tek bir kardeşte karar kılamadığını, her defasında kendini diğer kardeşin de yanı başında buluvermesinin sebebi de dâhil olmak üzere seyirci olarak sorgulanan her bir nokta nihayette cevaplanıyor elbette. Lakin tüm soruların acaba yanlış mı cevaplandı hissini de eteğimize atıp kaçan Ozon, tam da kendisinden beklenen hareketleri yine oldukça başarılı bir şekilde tamamlıyor.

Utanmaz Bir Kamera

Tüm bu hikâye kurgusu, seyirciyi soluksuz bırakan gizemler, sinsice kendini saklayan sürprizler, ters köşe final, başarılı oyunculuklar ve ustalara her anında gönderilen selamlar gibi methiyelerinin yanında film, kullandığı tüm teknik detaylarla da hayranlığa davetiye çıkarıyor. Aynaların mahareti, kadraj içinde kadrajın gizemli yanı, genelde kapalı mekânlarda geçmesiyle klostrofobi duygusunun tetiklenmesi ilk akla gelecek detaylardan. Bir de tabii ki Ozon’un insan vücudunun mahrem yerlerine arsızca kamerasını sokması unutulmamalı. Zira Ozon, sadece kamerasını yaklaştırmak ile kalmayıp vücudun en gizemli kapısından içerilere kadar dalmaktan kendini alamıyor. Gerilim filmlerinin usta isimlerinin yapımlarının en nadide parçalarından yararlanarak özgün bir bütün ortaya çıkarmayı başaran Ozon, L’amant double ile özellikle sinefillere keyifli hatırlatmalar vaat ediyor.