01.06.2016

Partizan Marşı: l’armee des ombres

Klasik kara film geleneğiyle modern kara film arasında bir köprü olan Jean- Pierre Melville, hak ettiği ilgiyi yeterince görememiş bir yönetmendir, maalesef. Bob le flambeur (1956), Le Samourai (1967), l’armee des ombres (1969), Le cercle rouge (1970) gibi filmlerle Amerikan kara filmine Avrupai bir soluk getirerek kendine özgü, köklerine saygı duyan ve ardıllarına yol açan bir tarz yaratan Melville, bugün kanıksadığımız ve klişe olarak kabul ettiğimiz birçok simgenin, olgunun ve karakter tipinin yaratıcısıdır. Türü modernize eden yönetmenin eserlerinden bir tanesi ise, l’armee des ombres, barındırdığı öz yaşam yansımaları ve yüksek düzeydeki türler arası etkileşimiyle, emsallerinden farklı bir konuma sahiptir.

l’armee des ombres (Gölgeler Ordusu), ‘’Fransa’daki Nazi işgali günlerinde geçen bir direniş öyküsü’’ gibi artık cazibesini yitirmiş bir etikete sahip olsa da, Melville’in bu direnişi ele alış şekli, eseri zamansız ve mekânsız kılmaya yetmiştir. Tabi bunda tek pay Melville’in değildir; eserin uyarlandığı kitabın yazarı olan Joseph Kessel’in bizzat direnişin içindeyken yaşadıkları ve gözledikleri, yine kendisi gibi direnişin içerisinde bulunan Melville’e saha ve zemin avantajı sağlamış, yönetmenin işin yazınsal kısmına harcayacağı enerjiyi diğer unsurlara aktarmasına olanak sunmuştur. Yazarın ve yönetmenin direnişin içinden gelmesi, o döneme ait birçok eserde görülen uçuk kaçık ajan maceralarının ya da militarizmle yüklü direniş güzellemelerinin filmin içine sirayet etmesini engellemiştir. Azılı Nazi avcıları yerine melankolik düşünce adamlarını, birini öldürürken gözünü kırpmayan görev adamları yerine vicdani yükümlülüklerinin altında ezilen ve içsel olarak kaybetmiş direnişçileri koyan Melville, eşine kolay rastlanılmayacak bir direniş ağıtı ortaya koymuştur. Filmin ismi de bir ağıttan, kaynak eserin sahibi Joseph Kessel’in yazar Maurice Druon’la birlikte sözlerini yazdığı ve işgal yıllarında İngiltere’de kurulan ‘’Özgür Fransızlar’’ oluşumu tarafından bestelenen Partizan Marşı’ndan gelmektedir:

ami si tu tombes un ami sort de l’ombre à ta place /

Dostum, gölgeden çıkan biri alır yerini, sen düşersen,

l’armee des ombres, düşünsel özelliklerinin ve içinde barındırdığı gerçek yaşam izdüşümlerinin yanında, teknik ve estetik açıdan da değerli bir eserdir. Gri ve mavi tonların hâkim olduğu renk paleti, ışık ve gölgenin damga vurduğu özenle kurgulanmış sahneleri ve Melville’in varoluşsal sancıları bertaraf eden telaşsız yönetimiyle savaş ya da direniş filmi statüsüne indirgenmesi olanaksız bir esere dönüşen l’armee des ombres’in bu komple hali, bugün bile eşine kolay rastlanılmayacak bir gövde gösterisidir.

Her açıdan ilgi çekici bir filmografi inşa ederek bir türün yapısını neredeyse tek başına değiştiren Jean-Pierre Melville’in ülkesindeki onurlu insanlara yaktığı bu ağıtın üzerinde yazı yoluyla tahakküm oluşturma çabasının beyhudeliği yazının nihayete ermesini zorunlu kıldığından lafı burada bırakıyoruz, direnişin en saf halini görmek için Melville’in ölüm gününden daha ideal bir günü kim bulabilir ki- doğum günü hariç!