03.08.2017

Les fantômes d’Ismaël: Varolmaya Çalışmanın Olamamış Tarifi

Hayal Kırıklığından da Öte

1991 yılında kariyerine başlayan, Un conte de Noël (Bir Noel Masalı), Jimmy P. (Düş ve Gerçek) ve son olarak 2015 yılında Filmekimi’ne de konuk olan Trois souvenirs de ma jeunesse (En Güzel Günlerim)  filmleriyle tanıdığımız Fransız yönetmen Arnaud Desplechin, yeni filmi Les fantômes d’Ismaël (İsmail’in Hayaletleri) ile bir kez daha karşımızda. Bu yıl Cannes Film Festivali’nde yarışma filmlerinden biri olması ümit edilen Les fantômes d’Ismaël, açılış filmi olarak seçilerek, yarışma dışı kalmıştı. Çoğu festivalin tercih ettiği gibi açılış filmleri çok da ciddiye alınacak işler olamamakta genelde. Bunu birçok defa tecrübe eden seyircinin Desplechin’in yapımına olan beklentisini minimum seviyeye çektiği tartışılmaz. Cannes’da izleyen eleştirmenlerin de yorumları bu durumu destekleyince Les fantômes d’Ismaël ile perdedeki buluşmanın nasıl olacağını merak ediyorduk. Nihayet buluşma gerçekleşti ve açıkçası benim adıma hayal kırıklığından da öte bir tecrübe oldu.

Birbiriyle Bütünleşemeyen Hikâyeler

Genç yaşta evlendiği karısı onu terk etmiş olan tanınmış yönetmen Ismaël Vuillard’in (Mathieu Amalric) arap saçına dönen hayatına odaklanıyor filmimiz. Yirmi yıldır kaybolan karısından haber alamayan Ismaël, artık onu öldü bilerek, ciddi bir ilişkiye yelken açmıştır. Bir yandan da yeni filminin senaryosunu yazan Ismaël’in hayatı, eski eşinin çıkagelmesi ile oldukça karmaşık bir hale bürünür. Zira sevgilisi Sylvia (Charlotte Gainsbourg) ve eski eşi Carlotta (Marion Cotillard) arasında kalan Ismaël, uyku problemi, uyuduğunda ise her gece kâbusa dönüşen rüyaları ile de baş etmek zorundadır.

Buraya kadar her şey oldukça keyifli bir hikâyenin perdede arzı endam etmesi için gerekli malzemeler. Fakat Desplechin, daha çetrefilli bir senaryo ve buna bağlı olarak yetkin bir kurgu ile bizleri buluşturmak istemiş olacak ki, Ismaël’in kardeşinden esinlenerek çektiği filmi de tüm bu karmaşanın içine dâhil ediyor. Örneğini birçok defa izlediğimiz film içinde film durumu, ne yazık ki Desplechin ellerinde tam bir başarısızlık örneği oluyor. Bir aşk filmi ile çekilmekte olan ajan filmini birbirine paralel şekilde kurgulamaya çalışan yönetmenimiz paralel değil de asla birbiriyle buluşamayan iki filmi aynı potada eritmeye çalışmanın bir örneğini sergiliyor ne yazı ki.

Tatmin Etmeyen Karakterler Geçidi

Desplechin’in bir araya gelip, buluşamayacak hikâyeleri birlikte kurgulama ısrarı, birçok noktada gülünç olmaktan öteye gidemiyor maalesef. Öyle ki bu gereksiz zorlama nedeniyle hem tadından yenmeyecek bir komediyi sekteye uğratmış hem de oldukça renkli olabilecek karakterlerin silik kalmasına neden olmuş oluyor. Ne özürlü kardeşine vasi tayin edilen, bu nedenle de kendine ait bir hayatı orta yaşlarına gelmiş olmasına rağmen kuramayan Sylvia’nın, ne kocasını ve babasını terk eden Carlotta’nın, ne kızının hasretiyle mücadele etmekte zorlanan babanın hikâyesine tam olarak sirayet edebiliyoruz. Peki, her biri boşlukta salınan bu hayatlar içerisinde başkarakter Ismaël’inki tatmin ediyor mu?

Ismaël’in geçmişine yolculuk olarak okuyabileceğimiz, doğduğu topraklara dönme kısmı da seyirci olarak bizi tatmin etmeyerek, tam anlamıyla çöp denilebilecek bir süreci izlememize neden oluyor. İki kadın arasında yapılan mukayesede ise özgür ruhlu, maceraperest, çılgın bir kadının yerilip, özverili ve sorumluluk sahibi olanın övülmesi mevzusuna ise hiç girmek bile istemiyorum. Zira film bu noktaya da bana kalırsa oldukça sığ bakarak bir fırsatı daha ıskalıyor.

Taşıdığı Yükün Altında Kalıyor

Desplechin’in adeta yeni yetme bir yönetmen gibi eteğindeki taşların hepsini filmine yamama isteği, süre olarak iki saat ama hissiyat olarak çok daha uzun bir film çıkarıyor ortaya. Les fantômes d’Ismaël, tüm bu nedenlerin yanında yer yer teatral mizansenlere başvurmaktan da kendini alamayarak adeta bitmek bilmiyor. Filmde kendine yer bulan mizah anlayışının zaman zaman yüzümüzü güldürmesi de son yılların parlayan oyuncularının perdede olan varlıkları da seyircide oluşan bıkkınlığı alt edemiyor. Charlotte Gainsbourg’un oyuncu olarak elinden gelenin en iyisini yaptığı fakat bunun da filme değil sadece onun kariyerine katkı sağladığı diğer oyuncuların ise yeteneklerini tam olarak sergileyemedikleri bir tecrübe diyebiliriz aslında Les fantômes d’Ismaël için.

Başarılı bir dramedy olabilecekken yönetmenin işi fazla ciddiye alması ve bu yükünde altında kalıp, her şeyi eline yüzüne bulaştırmasından ötürü sınıfta kalan bir film Les fantômes d’Ismaël. Fransa’nın muhteşem sahilinde çekilmiş enfes görüntülerini izlemek, Charlotte Gainsbourg, Marion Cotillard, Mathieu Amalric, Louis Garrel ve Alba Rohrwacher gibi her biri ayrı bir yetenek olan oyuncularla her nasıl olursa olsun zaman geçirmek için ya da zekice kotarılmış birkaç espriye tav olmak için izlenebilir elbette. Lakin bu saydıklarımdan başka bir meziyeti olmayan hatta yığınla olumsuzluk barındıran Les fantômes d’Ismaël, sabrına güvenenler için tam da.